MEDENİ HUKUK PRATİKLERİ
Medeni Hukuk – İyiniyet
05.01.2013 tarihinde güncellendi.
Tanım: İyi niyet genel olarak bir kişinin durumun gerektirdiği özeni gösterdiği halde bir engeli bilmemesi ve bilebilecek durumda da olmamasıdır (MK md 3). Taşınır mülkiyetinin iyi niyetle kazanılması mümkündür. Aşağıda taşınır mülkiyetinin iyi niyetle kazanılma halleri üzerinde durulacaktır. Bu hükümleri üç başlık altında inceleyeceğiz.
1)Rızası dışında elinden çıkma: Taşınırı çalınan, kaybolan veya rızası dışında elinden çıkan malik, onu iyi niyetle elinde bulunduran üçüncü kişilere karşı 5 yıl içinde taşınır davası açarak taşınırını geri alabilir (MK md 989). Örneğin A’nın saati hırsız H tarafından çalınarak B’ye satılmıştır. Burada B iyi niyetli ise, yani saatin H’ye ait olmadığını bilmiyorsa ve bilmesi de gerekmiyorsa kanunda öngörülen süre içerisinde(5 yıl) malik sıfatıyla ve iyi niyetle bu taşınıra zilyet olursa taşınırın mülkiyetini zamanaşımı yoluyla kazanır.(MKmd 777). Buna karşılık taşınırı elinden rızası dışında çıkmış olan malik,-olayımızda A- taşınırı elinde bulunduran iyi niyetli üçüncü kişilere karşı 5 yıl içinde taşınır davası açarak malını geri alabilir. Bu süre hak düşürücü niteliktedir. Sürenin geçmesinden sonra bu hakkın kullanılması mümkün olmayacaktır. Ancak bu mal, iyi niyetli üçüncü kişi tarafından açık arttırmadan, pazardan veya benzeri eşya satanlardan iyi niyetle edinilmiş ise taşınır davası ancak iyi niyetli kişinin bu malı almak için ödediği bedel kendisine ödenerek açılabilir. Örneğin A’dan çalınan saat, hırsız H tarafından bir saatçiye satılmış buradan da saati iyi niyetli B satın almışsa; A tarafından B’ye açılacak taşınır davası ancak B’nin saati satın almak için saatçiye ödediği bedelin kendisine ödenmesi suretiyle açılabilecektir. Buna karşılık saati A’ya geri vermek zorunda kalan iyi niyetli B, hırsız H’ye karşı zapta karşı sorumluluk hükümlerine dayanarak ödediği bedelin kendisine iadesini ve taşınırın elinden alınması dolayısıyla doğrudan doğruya uğradığı zararların giderilmesini talep edebilir(Borçlar Hukuku ek bilgi).
2)Rızası ile elinden çıkma (emin sıfatıyla zilyet): Bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde iyi niyetle mülkiyet veya sınırlı ayni hak edinen kimsenin edinimi; zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile korunur (MK md 988). Örneğin A, elbisesini dikmesi için terzi T’ye bırakmıştır. T ise elbiseyi Ü’ye satmıştır. Bu durumda Ü iyi niyetli ise elbisenin mülkiyetini kazanacaktır. A, iyi niyetli Ü’den herhangi bir talepte bulunamaz. Zira T’nin A’ya karşı borca aykırılık hükümleri çerçevesinde sorumluluğu devam etmektedir. Olayımızda terzi T emin sıfatıyla zilyettir(elbisenin zilyetliği malikin iradesiyle kendisine verilmiştir), Ü ise emin sıfatıyla zilyet olan bir kişiden mülkiyet hakkı iktisap etmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus Ü’nün emin sıfatıyla zilyet olan kişiden mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak kazanmasıdır. Yani Ü lehine sağlanan kişisel haklar bu hükmün dışındadır. Şöyle ki elbise, terzi T tarafından Ü’ye satılmayıp ta kiraya verilmiş olsaydı Ü, mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak kazanmış olmayıp sadece kira sözleşmesinden kaynaklanan nisbi bir hakka sahip olacaktır. Bu durumda MK 988 uygulanamayacaktır. Malik A, mülkiyet hakkında dayanarak taşınırın iadesini Ü’den her zaman talep edebilecektir.
3)Para ve hamiline yazılı senetler: Zilyet iradesi dışında elinden çıkmış olsa bile para ve hamiline yazılı senetleri iyi niyetle edinmiş olan kimseye karşı taşınır davası açamaz (MK md 990). Burada taşınır malikin elinden ister rızası ile isterse de rızası dışında çıksın bunları iyi niyetle iktisap eden kişilere karşı taşınır davası açılamaz. Parayı veya hamiline yazılı senetleri elinde bulunduran kişinin bunların maliki olduğu yönünde bir karine vardır.
Aile Hukuk Final Sınavı Soruları ve Çözümleri
(İkinci öğretim öğrencileri)
OLAY I
Bay A ile Bayan B, bir iş toplantısı için gittikleri otelde tanışır ve kısa sürede evlenirler. Evlenmelerinden bir süre sonra, Bay A’nın, hiçbir sosyal ortam içinde bulunmak istememesi, kapalı bir hayat sürmesi ve sıklıkla gerçekte olmayan sesler duyduğunu söylemesi, bu evliliği Bayan B için çekilmez hale getirir. Aynı zamanda eşi için endişe duyar, onu bir psikiyatristle görüştürmeye ikna eder. Çeşitli tetkikler sonucunda Bay A’nın şizofreni hastası olduğu anlaşılır.
1. 1. Bayan B’nin avukatı olsaydınız, evlilik birliğini sona erdirmesi için, ona hangi hukuki yola başvurmasını tavsiye ederdiniz? Nitelik ve koşullarını belirterek yanıtlayınız.
Cevap: Akıl hastalığı, özel, nisbi ve kusura dayanmayan bir boşanma sebebi olarak, MK.m.165’te düzenlenmiştir.
Akıl hastalığının boşanma sebebi olabilmesi için üç şartın bulunması gerekir:
i. Akıl hastalığı evlilik sırasında var olmalıdır.
1. İyileşmeyeceği sağlık kurulu raporuyla tespit edilmiş olmalıdır,
2. Ortak hayat, akıl hastalığı sebebiyle diğer eş için çekilmez hale gelmelidir.
Olayda Bayan B, eşinin akıl hastası olması sebebiyle, yukarıda sayılan diğer şartların da varlığı halinde, boşanma davası açabilir.
1. 2. Bu hastalığın evlenmelerinden önce başladığının saptanması halinde, birinci soruda verdiğiniz yanıtta bir değişiklik olur muydu? Nitelik ve koşullarını belirterek yanıtlayınız.
Cevap: Akıl hastalığının ne zaman başladığının boşanma davasının açılması bakımından bir önemi yoktur. Önemli olan akıl hastalığının boşanma davası açıldığı zaman var olmasıdır. Ancak evlenmeden önce de bir akıl hastalığı var idiyse ve bu evlenmeden sonra da devam etmekte ise, akıl hastalığı boşanma sebebi olması yanında aynı zamanda bir mutlak butlan sebebi de oluşturur.
MK.m.133, akıl hastalığının kesin bir evlenme engeli olduğunu, akıl hastalarının, ancak hastalıklarının evlenmeye mani olmadığını gösteren bir sağlık kurulu raporu varsa evlenebileceklerini söyleyerek belirtmiştir. Eğer böyle bir rapor olmadan kişi evlenmişse, bu evlilik mutlak butlan ile batıldır. Nitekim MK.145/b.3 mutlak butlan sebebi olarak evlenmeye engel derecede akıl hastalığını da saymıştır.
Bu durumda, akıl hastalığının evlenmeden önce başladığının saptanması boşanma davası açılmasına engel olmaz. Fakat mutlak butlan davası açılarak evliliğin hükümsüzlüğü de Cumhuriyet Savcısı ve ilgililerin talebiyle sağlanabilir.
OLAY II
Bay A ile Bayan K evlenirler ve kısa süre sonra Ç isimli bir çocukları dünyaya gelir. Evlilikten umduğunu bulamayan Bay A bir süre sonra iş yerinde tanıştığı Bayan M ile evlilik dışı ilişki yaşamaya başlar. Bayan K’nın bu ilişkiden haberdar olması, çiftin sürekli kavga etmesine sebep olur. Bu kavgalar esnasında Bay A’nın zaman zaman Bayan K’ya şiddet uygulaması Ç’nin ruh sağlığını bozmuştur. Bay A, Bayan K’ya boşanmak için birlikte mahkemeye başvurmayı teklif etmiş; ancak Bayan K kendisine bu mutluluğu yaşatmayacağını söyleyerek teklifi reddetmiştir. Daha sonra Bay A boşanma davası açmış; bu davada Bayan K, Bay A’nın daha kusurlu olduğu ve boşanmak istemediğini söylemesine rağmen hâkim boşanmaya karar vermiştir.
1. 1. Bay A boşanma davasını hangi sebebe dayandırmış olabilir? Bu sebebi ve şartlarını da göz önünde tutarak Bayan K’nın davada ileri sürdüğü iddianın hukuki niteliğini ve hâkimin neye dayanarak boşanma kararı vermiş olabileceğini tespit ediniz.
Cevap: Bay A boşanma davasını evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayandırabilecektir. Bu boşanma sebebi kusura dayanan bir sebep değildir. Dolayısıyla davalı taraf olan Bayan K’nın kusurlu olması gerekmez. Aynı şekilde davacı Bay A’nın kusursuz olması da şart değildir. Ancak davacının kusuru daha ağır ise davalı, açılan davada bu hususu defi olarak ileri sürebilir. Olayda Bay A’ya göre daha az kusurlu olan Bayan K’nın ileri sürdüğü iddia bir defi niteliğindedir. Bununla birlikte bu defiyi ileri sürmek hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise, yani evliliğin devamında davalı veya çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa hâkim yine de boşanmaya karar verebilecektir. Olayda evliliğin devamında ne Bayan K ne de çocuk bakımından bir yarar vardır. Bu sebeple hâkim defi hakkının kullanılmasının hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğine kanaat getirerek boşanmaya karar vermiştir.
1. 2. Bayan K’nın Bay A’ya karşı boşanma davasından sonrası için herhangi bir talepte bulunması mümkün müdür? Mümkün ise şartlarını da belirterek açıklayınız. Mümkün değil ise sebeplerini de belirterek açıklayınız.
Cevap: Bayan K boşanma sonucunda maddî ve manevî tazminat ile nafaka talebinde bulunabilir. Maddî tazminat talebinde bulunan eş boşanmada daha az kusurlu olmalı ve davalı taraf kusuru ile boşanmaya sebebiyet vermelidir. Buna ek olarak davacının boşanma yüzünden bir zarara uğramış olması, Kanun’un ifadesiyle “mevcut veya beklenen menfaatleri”nin ihlâl edilmesi de gerekmektedir. Manevî tazminatın talep edilebilmesi için ise davalının kusurlu olmasının yanında, davacının kişilik hakkının saldırıya uğramış olması da gerekir. Yine daha az kusurlu olan taraf, yoksulluğa düşmesi halinde, diğer eşin malî gücü ile orantılı olarak yoksulluk nafakası da isteyebilir.
Olayda Bay A boşanma sebebi yönünden kusurludur. Bayan K’nın kusurunun Bay A’dan daha az olduğu da açıktır. Buna göre Bayan K boşanma yüzünden mevcut ya da beklenen bir menfaatinin zarar görmüş olması halinde maddi tazminat talebinde bulunabilir. Aynı şekilde Bay A’nın evlilik dışı ilişki yaşaması ve Bayan K’ya şiddet uygulaması, Bayan K’nın kişilik hakkına saldırı niteliği taşıdığından, Bayan K manevî tazminat da isteyebilir. Nihayet Bayan K yoksulluğa düşmesi halinde yoksulluk nafakası da talep edebilecektir.
OLAY III
Kocası Bay A’nın bir trafik kazasında hayatını kaybetmesinden 5 ay sonra bir çocuk doğuran Bayan E, çocuğu ölen kocası Bay A’nın nüfusuna kaydettirir. Ancak Bay A’nın annesi Bayan S çocuğun ölen oğlundan değil de, oğlunun yakın arkadaşı Bay N’den olduğunu düşünmektedir. Zira Bay A’nın ölümünden sonra Bay N Bayan E’yi teselli etmiş ve bu esnada Bay N ile Bayan E arasında bir yakınlık doğmuştur. Bayan S bu nedenle çocuğun doğumundan 8 ay sonra mahkemeye başvurur.
1. 1. Olaydaki şartlar değerlendirildiğinde Bayan S’nin açtığı dava ne davası olabilir? Bayan S’nin açmış olduğu davanın davacı sıfatı ve dava açma süresi bakımından kabul edilip edilemeyeceğini açıklayınız.
Cevap: Olayda Bayan S’nin açtığı dava soybağının reddi davasıdır. Soybağının reddi, yenilik doğuran dava niteliği taşıyan soybağının reddi davasının açılarak babalık karinesinin çürütülmesini ve böylece çocuk ile baba arasındaki soybağının ortadan kaldırılmasını ifade eder.
MK babalık karinesinin çürütülerek çocuğun soybağının reddedilmesine “soybağının reddi davası” olarak adlandırılan, açılma sebepleri, süresi ve dava açma hakkına sahip kişilerin kanun tarafından belirlendiği özel bir dava ile olanak tanımaktadır. Soybağının reddi davası açma hakkı kural olarak ilk planda koca ve çocuğa tanınmıştır. Ancak kanun belirli şartlarla koca ve çocuk dışındaki kişilere de soybağının reddi davası açma hakkı tanımaktadır. Buna göre dava açma süresinin geçmesinden önce kocanın ölmesi halinde kocanın anası da soybağının reddi davası açabilecektir.
Soybağının reddi davası için kanunda hak düşürücü süreler öngörülmüştür. Koca, soybağının reddi davasını çocuğun doğumunu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl içinde açmak zorundadır. Kocanın dava açma süresinin geçmesinden önce ölmesi durumunda diğer ilgililer de bu davayı açması mümkündür. Olayda Bayan S soybağının reddi davasını çocuğun doğumundan 8 ay sonra açtığından ve kanunun saydığı diğer ilgililerin kapsamına dâhil olduğundan açmış olduğu davanın bu yönlerden kabul edilmesi gerekir.
1. 2. Bayan S’nin dava açabileceği varsayımında bu davanın başarıya ulaşması için neyi ispatlaması gerekir? Bay A’nın ölümünden sonra Bayan E ile Bay N’nin aralarında gerçekten bir cinsel ilişki olsaydı, bu durum Bayan S’nin davayı kazanması için yeterli olur muydu?
Cevap: Olayda çocuk Bay A’nın ölümünden 5 ay sonra dünyaya gelmiştir. Evliliğin sona ermesinden başlayarak en fazla 300 gün içinde doğan çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılır. Dolayısıyla olayda çocuğun evlilik içinde ana rahmine düşmüş olduğu görülmektedir. Çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüşse, davacı kocanın baba olmadığını ispat etmek zorundadır. Dolayısıyla olayda Bayan S’nin açmış olduğu soybağının reddi davasının başarıya ulaşması için oğlu Bay A’nın doğan çocuğun babası olmadığını ispat etmesi gerekecektir.
Kocanın baba olmasının imkânsız olduğunun ispatlanması ya koca ile ananın cinsel ilişkisinin imkânsızlığının ya da çocuğun kocanın cinsel ilişkisinden olmasının imkânsızlığının ispatlanması ile gerçekleşir. Olayda herhangi bir tıbbi yöntemin uygulanması söz konusu olmaksızın, kadının başka bir erkekle cinsel ilişkisinin bulunduğunun ileri sürülmesi, bu hususlar kadın tarafından ikrar edilmiş veya üçüncü kişilerin beyanları ile ispat edilmiş olsa dahi çocuğun doğumu ile kocanın cinsel ilişkisi arasında nedensellik bağının bulunmadığını ispatlamaya yeterli olmaz. Dolayısıyla olayda Bay A’nın ölümünden sonra Bayan E ile Bay N arasında gerçekten bir cinsel ilişki olsaydı ve Bayan S bunu ispat etseydi dahi bu, davayı kazanması için yeterli olmazdı.
OLAY IV
Ç’nin annesi ve babası vefat etmiştir. Bunun üzerine, sulh hukuk mahkemesi amcası A’yı, Ç’nin vasisi olarak tayin etmiştir. A, kendi işlerini geliştirmek için B bankasından bir miktar kredi çekmiştir. Bu kredi karşılığında Bay A, vasisi olduğu Ç’nin taşınmazı üzerinde B bankası lehine ipotek tesis etmiştir.
Aldığı kredi karşılığında A’nın, vasisi olduğu Ç’ye ait taşınmaz üzerinde banka lehine ipotek tesis etmesi mümkün müdür? Mümkün ise, nasıl bir yol izlemesi gerektiğini, eğer mümkün değil ise neden mümkün olmadığını açıklayınız.
Cevap: Ç’nin vasisi A’nın kendi işlerini geliştirmek için B bankasından aldığı krediyi teminat altına almak için Ç’nin taşınmazı üzerinde ipotek tesis etmesi; yasal temsilci ile temsil olunan arasında menfaat çatışması olduğunu ortaya koymaktadır. Böyle bir durumda, vesayet makamı (sulh hukuk mahkemesi) tarafından Ç’ye bir temsil kayyımı atanacaktır. Ç’ye ait taşınmaz üzerinde ipotek işleminin kayyım tarafından gerçekleştirilmesi gerekecektir. Sulh hukuk mahkemesince atanan kayyımın ipotek işleminin hüküm ifade edebilmesi için de vesayet makamının izni gerekecektir. Aksi halde ipotek işlemi geçersizlik yaptırımına maruz kalacaktır. İnceleme konusu olayda, bu izinlerin alındığına ilişkin herhangi bir veri mevcut olmadığından tescil edilen ipotek geçersiz olacaktır.
OLAY V
Ressam Bay A ile avukat Bayan K 1999 yılında evlenirler. Evlenmeden önce Bay A’nın banka hesabında 100.000 TL, Bayan K’nın banka hesabında ise 70.000 TL bulunmaktadır. 2001 yılında Bay A, 2000 yılında sattığı tabloların bedelleriyle 50.000 TL değerinde bir otomobil satın alır. 2002 yılında ise, Bayan K, evlenmeden önce banka hesabında bulunan parasıyla, bir halka açık anonim ortaklıktan 50.000 TL değerinde hisse senedi satın alır.
Eşler, 2002 yılında, kişisel mallarının gelirlerinin kişisel mal olarak kabul edileceğine ilişkin adi yazılı şekilde bir sözleşme yaparlar.
2003 yılında Bay A, arabasıyla trafik kazası geçirir. Bu kaza sonucunda araba kullanılmaz hale gelir. Sigorta şirketi S, Bay A’ya 30.000 TL tazminat öder. 2004 yılında Bayan K, konut fiyatlarının düşmesini fırsat bilerek, 100.000 TL değerinde bir ev satın alır. Evin bedelinin 30.000 TL’lik kısmı Bay A’ya trafik kazası sonucunda sigorta şirketi tarafından ödenen tazminattan, 70.000 TL’lik kısmı ise Bayan K’nın son iki senede elde ettiği kazançtan karşılanır. Bu ev satın alındıktan sonra çift burada yaşamaya başlar.
2005 yılında Bay A, bir bilgi yarışmasına katılır. Bu yarışmadaki 10 sorudan 8′ini doğru cevaplayan Bay A, 80.000 değerinde bir motosiklet kazanır. 80.000 TL’nin 10.000 TL kısmını oluşturan intikal vergisini ise Bayan K evlenmeden önce sahip olduğu banka hesabından karşılar. 2006 yılında Bayan K, evine 20.000 TL harcayarak kalorifer tesisatı ve alarm sistemi kurdurtur. Bu harcamanın 10.000 TL’lik kısmını Bayan K evlenmeden önce sahip olduğu banka hesabından, diğer 10.000 TL’sini ise evlendikten sonra kendi kazandığı paradan karşılar.
2007 yılının başında Bayan K’nın çocukluk arkadaşı Bayan X, Bayan K’dan kendisine 10.000 TL ödünç vermesini ister. Bayan K da hisse senetlerinin getirisi olan paradan 10.000 TL ödünç verir. Çocukluk arkadaşının ekonomik durumunun düzelememesi üzerine Bayan K, eşine danışmadan, Bayan X’i borcundan kurtarır.
Bay A ile Bayan K, 2007 yılı sonunda boşanmaya karar verirler. Açılan boşanma davası sonucunda, mal rejimi tasfiyesi esnasında Bay A’nın banka hesabında 200.000 TL bulunmaktadır. Bu hesabın içinde Bay A’nın evlenmeden önce sahip olduğu 100.000 TL de bulunmaktadır. Bay A’nın bilgi yarışmasından kazandığı motosikletin fiyatı 100.000 TL olmuştur. Bayan K’nın hesabında ise hisse senetlerinin getirisi olan 100.000 TL bulunmaktadır. Bayan K’nın hisse senetlerinin değeri ise 80.000 TL, evinin değeri ise 90.000 TL olmuştur.
1. 1. Her bir eşin edinilmiş malları ve kişisel mallarını değerleriyle birlikte belirtiniz. Bu doğrultuda her bir eşin artık değerini ve katılma alacağını hesaplayınız.
Cevap 1: Bu sorunun çözümü, bu soruya özel hazırlanan cevap anahtarındadır.
1. 2. Bayan K, maliki olduğu fakat birlikte oturdukları evi satıp, parasıyla yatırım yapmayı ve kiralayacakları bir eve taşınarak orada yaşamayı planlamaktadır. Evin satılmasının mümkün olup olmadığını değerlendiriniz. Daha sonra yeni bir evde yaşamaya başlanması ile ilgili olarak evin seçimine ilişkin ilkeleri belirtip eşin tek başına evi kiralayıp kiralayamayacağını açıklayınız.
Cevap 2: K’nın maliki olduğu ve birlikte oturdukları ev aile konutudur. Medeni Kanunun aile konutuna ilişkin ilgili düzenlemesinde aile konutunun eşlerden biri tarafından diğer eşin rızası olmadıkça devredilemeyeceğine ilişkin hüküm mevcuttur. Dolayısıyla Bayan K aile konutu olarak kullanılan evi diğer eşin rızası olmaksızın devredemez. Aksi takdirde malik olmayan eşin izni ya da icazeti alınmaksızın yapılan işlem geçersizdir. Diğer eşin rıza gösterdiği varsayımında yeni bir konut elde edilmesi gündeme gelecektir. Medeni Kanunun ilgili hükmüne göre eşler oturacakları konutu birlikte seçeceklerdir. Aksi takdirde hakimin müdahalesini talep edebileceklerdir. Eşlerin oturacakları konutu birlikte seçme yükümlülüğü olsa da eşlerin her ikisinin de kira sözleşmesine taraf olması gerekmemektedir. Sonuç olarak, eşlerden sadece birisi de kira sözleşmesine taraf olabilecektir.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Aile Hukuku Final Sınavı Soruları
(çift numaralı öğrenciler)
OLAY I
Bay A ile Bayan N nişanlanmış; ancak nişan töreninden 6 ay sonra Bay A iflas etmiştir. Bunun üzerine Bayan N, Bay A’yı terk etmiş ve bir yıl sonra da Bay B ile evlenmiştir. Bu duruma çok üzülen Bay A, Bayan N’ye karşı dava açarak, evleneceği inancıyla bankadan yüklü miktarda kredi çektiğini, bu parayla oturmakta olduğu evi Bayan N’nin zevkine göre yeni baştan döşediğini ileri sürmüş ve söz konusu kredinin kendisine tazminat olarak ödenmesini talep etmiştir.
Bay A’nın Bayan N’ye karşı açtığı davada ileri sürdüğü talebin hukuki niteliğinin ne olduğunu ve bu talebin hukuken haklı bir talep olup olmadığını açıklayınız.
Cevap: Maddi tazminat talebidir. Maddi tazminatın istenebilmesi için, tazminat talep edilen tarafın nişanı haklı bir neden olmadan bozmuş olması gerekir. Oysa Bay A’nın iflas etmesi, Bayan N’nin nişanı bozması için haklı bir sebeptir.
Olayda Bay A’nın davayı nişanın sona ermesinden itibaren 1 yıldan fazla zaman geçtikten sonra açtığı anlaşılmaktadır. MK. m. 123’e göre nişanlılığın sona ermesinden doğan dava hakkı sona ermenin üzerinden 1 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Bu sebeplerle, Bay A’nın talebi haklı değildir.
OLAY II
17 yaşındaki Bayan A, anne babasının karşı çıkacağını düşünerek, sevgilisi Bay B ile gizlice evlenir. Evliliklerinin ikinci ayında Bayan A gebe kaldığını fark eder. Bayan A’nın annesi Bayan C, bu evliliği kısa süre içerisinde öğrenir. Kızının bu kadar erken yaşta evlenmesine itiraz eder ve evliliğin iptali için derhal mahkemeye başvurur. Fakat mahkeme, annenin tek başına dava açma yetkisine sahip olmadığı gerekçesiyle ret kararı verir.
Bayan C’nin tek başına dava açma yetkisini haiz olmadığı gerekçesiyle, mahkemenin ret kararı vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu ret kararına rağmen Bayan A’nın babasının dava açıp açamayacağını; bu davanın nitelik ve koşullarını dikkate alarak değerlendiriniz.
Cevap: Bayan A, 17 yaşında olduğu için, evlenme yönünden sınırlı ehliyetsizdir ve ancak yasal temsilcisinin izniyle evlenebilir. Evlenen kişi velayet altında ise, ana ve babasının izin vermesi gerekir. Eğer sadece biri izin vermiyorsa, dava açma hakkı sadece izin vermeyene aittir. Olayda Bayan A, anne ve babasından izin almaksızın gizlice evlenmiştir. Dolayısıyla dava açma hakkı, hem anneye hem de babaya aittir.
Bayan A’nın babası da bu davayı açma yetkisine sahiptir. Ancak Bayan A gebe kalmıştır. MK. m. 153/f. 2 gereği kadının gebe kalması halinde evlenmenin iptaline karar verilemez.
OLAY III
Bay A ile Bayan K evlenirler ve çiftin kısa bir süre sonra E isimli bir erkek çocukları dünyaya gelir. Doğum sırasında yapılan yanlış bir müdahale sebebiyle Bayan K çocuk yapma yeteneğini kaybeder. Her zaman bir kız çocuk sahibi olmanın hayalini kuran Bay A üzüntüsünden sürekli içki içmeye başlar ve içkili olduğu zamanlarda çocuk doğuramaması sebebiyle karısını herkesin içinde küçük düşürür. Bunun üzerine Bayan K oğlu E’yi de alarak babasının yanına taşınır. Pişman olan Bay A tedavi görüp alkol bakımlılığından kurtulur ve Bayan K’dan eve dönmesini ister. Fakat Bayan K bunu reddeder. Bay A avukatının da tavsiyesiyle Bayan K’ya, eve dönmeyi reddetmesinden 4 ay sonra noter aracılığıyla eve dönmesi için ihtar çeker.
1. 1. Olayda söz konusu olabilecek boşanma sebebini veya sebeplerini şartlarını da göz önünde tutarak değerlendiriniz. Siz Bay A’nın avukatı olsaydınız Bay A’ya hangi sebebe dayanmasını tavsiye ederdiniz? Gerekçeli olarak açıklayınız.
Cevap: Bay A boşanma davasını terk sebebine dayandırabilecektir. Terk sebebiyle boşanma davası açabilmek için ortak konutu terk, haklı bir sebep olmaksızın veya evlilik birliğinden doğan yükümlülükleri yerine getirmemek amacıyla yapılmış olmalıdır. Bununla birlikte terkte haklılık ebediyen eve dönmeme hakkı vermez. Olayda Bayan K’nın ortak konutu terk etmesi haklı bir sebebe dayansa da bir süre sonra bu haklılık ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla Bay A’nın alkol bağımlılığından kurtulduktan 4 ay sonra yaptığı samimi ve haklı ihtarı sonucu Bayan K eve dönmezse, ortak konutu terk ve terkin dördüncü ayından itibaren yapılması gerekli ihtar şartları gerçekleşmiş olacaktır. Yürürlükteki Kanun’a göre bu ihtarın hâkim tarafından yapılması gerekir. Ancak 1 Ekim 2011 tarihi itibarıyla noterler de bu ihtarı yapabilecektir. Bu sebeplerle Bay A’nın ihtardan 2 ay sonra terk sebebine dayanarak boşanma davası açması yerinde olacaktır.
Buna karşılık, eşine eve dönmesi için ihtarda bulunan eş, eşini eve davet etmekle, ihtardan önceki olayların kendisi için ortak hayatı sürdüremeyecek derecede evlilik birliğini temelinden sarsmadığını kabul etmiş olur. Diğer bir ifadeyle evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle açılacak davanın sübjektif şartı Bay A bakımından gerçekleşmediğinden Bay A davayı bu sebebe dayandıramaz.
1. 2. Bay A’nın boşanma davası açmış olması halinde, düzenli bir gelire sahip olmayan Bayan K, davanın sonuçlanmasından önce Bay A’dan herhangi bir talepte bulunabilir mi? Bayan K’nın bir talepte bulunmaması halinde Bay A’nın dava sırasında Bayan K ve E’ye karşı bir yükümlülüğü söz konusu olur mu?
Cevap: Boşanma davası açıldıktan sonra eşlerin ayrı yaşama ve nafaka isteme hakkı doğar. Dava sırasında ortak konuttan kimin ayrılacağı ve karı kocanın birbirine karşı bakım yükümüne ilişkin taraflar anlaşabilirler. Ancak tarafların bu konularda anlaşamamaları halinde hâkim taraflardan birinin talebi olmaksızın, resen, kimin ortak konuttan ayrılacağına ve eşlerden birinin geçimini teminde güçlük çekmesi halinde, diğerinin onun geçimine ne oranda katkıda bulunacağına karar verecektir. Eşin diğer eşe dava devam ettiği sürece yapacağı yardıma tedbir nafakası denilmektedir ve boşanma davasının açıldığı tarihten, kararın kesinleştiği tarihe kadar ödenir. Buna göre Bayan K’nın bir talebi söz konusu olmasa da Bay A düzenli bir gelire sahip olmayan Bayan K’nın geçim sıkıntısı çekmesi halinde ona tedbir nafakası ödemekle yükümlüdür. Aynı şekilde hâkim bir talep söz konusu olmasa da Bay A’nın E’nin geçimine ne oranda katkıda bulunacağına, kimin yanında kalacağına ve kişisel ilişkisinin nasıl devam edeceğine de karar verir.
OLAY IV
Bay K akıl zayıflığı sebebiyle kısıtlanarak vesayet altına alınmıştır. Bay K’nın vasisi Bay V, Bay K’ya ait yüklü menkul kıymetlerin tamamını satarak paraya çevirmiş ve eline geçen parayı kendi ihtiyaçları için harcamıştır.
Bay V’nin yaptığı işlemin geçerli olup olmadığını açıklayıp Bay K’nın zarara uğraması halinde zararın giderilmesi ile ilgili olarak başvurabileceği imkanlara ilişkin kendisine yapacağınız önerileri belirtiniz.
Cevap: Geçerlilik: MK. m. 462/f.2 göz önünde tutulmalıdır. Bu tarz bir işlem için söz konusu düzenleme uyarınca vesayet makamının izni gereklidir. İznin verilmemesi işlemin geçersizliğine yol açar. Olayda bu husus açık değildir. Bu yüzden vesayet makamının izninin bulunmaması ihtimalinde işlem geçersiz olmalıdır.
Sorumluluk: Bay K’nın uğradığı zarardan öncelikle vasisi Bay V sorumludur. Bununla birlikte Devlet de Bay K’nın uğradığı zararlardan ikinci derecede sorumludur. Yine vesayet makamının kusurlu olması halinde (işleme kusurlu bir şekilde izin vermişse), devletin kendisine rücu edebileceği hatırlanmalıdır. Ne var ki bu sorumluluk, doğrudan Bay K’nın başvurabileceği bir yol değildir.
OLAY V
Bayan A, aileden zengin akıl hastası Bay D ile sahte bir sağlık kurulu raporu düzenleterek parası için evlenmiştir. Ancak evliliği devam ederken Bayan A kocasının bu durumundan da yararlanarak Bay T ile olan ilişkisini sürdürmektedir. Bay T ise Bayan S ile evlidir. Bayan A bir süre sonra Bay T’den hamile kalmış ve K dünyaya gelmiştir. Her zaman bir kızı olmasını isteyen Bay T hastanede doğum belgesini kendi karısı Bayan S adına düzenletmiş ve K’yı kendisinin Bayan S ile evliliği içinde doğan çocukları olarak nüfusa kaydettirmiştir. Bu durumu öğrenen ve kocasına çok sinirlenen Bayan S mahkemeye başvurmuştur.
1. 1. Bay T’nin K’yı bu şekilde nüfusa kaydettirmesi ne anlama gelir? Bu kaydın yapılmasının K’nın soybağı üzerindeki etkisini hem ana hem de baba ile kurulan soybağı bakımından değerlendiriniz.
Cevap: Çocuk ile ana arasındaki soybağı doğumla kurulur. Herhangi bir sebeple çocuğun kendisini doğuran kadının dışında bir başka kadının nüfus kütüğüne yazılmış olması, çocuk ile bu kadın arasında soybağı kurulduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla olayımızda K’nın doğumuyla birlikte Bayan A ile ana bakımından soybağı kurulmuş olur. Bay T’nin doğum belgesini kendi karısı Bayan S adına düzenletmesi ve karısını çocuğun anası olarak nüfusa kaydettirmesi bu durumu değiştirmez.
Baba bakımından ise, MK’ya göre evlilik devam ederken doğan çocuğun babası karine olarak kocadır. Buna babalık karinesi denilir. Bu karine ancak soybağının reddi davası ile çürütülebilir ve bu şekilde çocuk ile baba arasındaki soybağı ortadan kaldırılabilir. Soybağının reddi davasının açılarak başarıyla sonuçlandırılması dışında çocuk ile baba arasında kurulan soybağının ortadan kaldırılması mümkün değildir. Olayımızda K Bayan A ile Bay D’nin evliliği içinde doğduğundan, babalık karinesi gereğince K’nın babası ile soybağı, doğumla birlikte Bay D ile kurulmuş olur. Bay T’nin gerçek (genetik baba) olması bu durumu değiştirmez. Yine Bay T’nin K’yı nüfusta kendi kızı olarak kaydettirmesi de soybağının kurulması bakımından herhangi bir hukuki sonuç doğurmaz.
1. 2. Bayan S’nin mahkemeye yaptığı başvurunun hukuki niteliği nedir? Açıklayınız.
Cevap: Bayan S’nin açmış olduğu dava, kişisel hal sicilindeki yanlış kaydın düzeltilmesine yönelik kayıt düzeltme davasıdır. Kişisel hal sicilindeki yanlış kayıtların düzeltilmesi ancak mahkeme kararı ile olur (MK m. 39). Bunun için ilgili kişi veya savcı tarafından kayıt düzeltme davasının açılması gerekir. Bayan S, nüfusta K’nın annesi ve Bay T de babası olarak gözüktüğünden Bayan S ilgili kişi sıfatıyla kayıt düzeltme davası açarak bu yanlış kaydın düzeltilmesini talep edebilir.
1. 3. 1. soruya vereceğiniz cevaba göre, yukarıdaki olayda tanımanın mümkün ve gerekli olup olmadığını değerlendiriniz.
Cevap: Tanıma, evlilik dışı çocuğun babasının, kanunda öngörülen şekil şartlarına uygun olarak yapıldığında evlilik dışı çocuk ile babası arasında soybağının kurulmasını sağlayan tek taraflı irade beyanıdır. Olayda Bay T K’nın gerçek babası olduğundan K ile arasında tanıma yoluyla soybağının kurulmasını isteyebilir. Ancak tanımanın hukuki sonuçlarını doğurabilmesi için bazı geçerlilik şartları aranır. Bunlardan biri de tanınmak istenen çocuğun bir başka erkek ile soybağının bulunmamasıdır. İlk soruda belirttiğimiz üzere olayda K’nın baba ile soybağı babalık karinesi gereğince doğumla birlikte Bay D ile kurulmuştur. Dolayısıyla olayımızda bu soybağı sona ermeden Bay T’nin K’yı tanıması mümkün olmayacaktır.
OLAY VI
Mühendis Bay A ile avukat Bayan K 1997’ de evlenirler. Çift boşanıncaya kadar geçen sürede hiçbir mal rejimi sözleşmesi yapmazlar. Evlenmeden önce Bay A’nın banka hesabında 20.000 TL, Bayan K’ nın banka hesabında ise 50.000 TL bulunmaktadır. Bayan K, 1998 yılında 200.000 TL değerinde bir ev satın alır. Bu evde Bayan K ile Bay A birlikte yaşamaya başlar.
Bay A, 1999 tarihinde 150.000 TL değerinde bir tekne satın alır. Bu tekneyi bir süre kendisi kullanan Bay A, 2002 yılında tekneyi Bay X’ e kiraya verir. Evinin daha güzel görünmesini isteyen Bayan K ise, 2004 yılında, oturdukları evi 50.000 TL’ye dekore ettirir. Bu dekorasyon sonucunda evin değeri 250.000 TL olmuştur. Bayan K dekorasyon masraflarının 25.000 TL’sini 2002 yılından itibaren çalışarak kazandığı paradan, 25.000 TL’sini de Bay A’ nın teknesinin kira gelirlerinden karşılar. Bu sırada Bay A 100.000 TL değerinde bir araba satın alır. Bu arabanın bedelinin 20.000 TL sini evlenmeden önce banka hesabında bulunan paradan, 80.000 TL sini ise 2002’den itibaren çalışarak kazandığı paradan karşılar.
Kocasının ilgisizliğinden yakınan Bayan K, 2008 yılının Ağustos ayında, bir iş seyahati sırasında tanıştığı ve hoşlandığı Bay P’ye 10.000 TL değerinde bir kol saati hediye eder.
Bay A ile Bayan K 2009 Haziranında boşanmaya karar verirler. Açılan boşanma davası sonucunda mal rejiminin tasfiyesi esnasında Bay A’nın teknesinin değeri 200.000 TL, arabasının değeri ise 80.000 TL olmuştur. Ayrıca Bay A’nın tekne kiralarının yatırıldığı banka hesabında 100.000 TL bulunmaktadır.
Mal rejiminin tasfiyesi sırasında Bayan K’nın banka hesabında 150.000 TL bulunmaktadır. Bu miktarın içinde Bayan K’nın evlenmeden önce biriktirmiş olduğu 50.000 TL de bulunmaktadır. Ayrıca Bayan K’nın evinin tasfiye anındaki değeri 500.000 TL’dir. Bayan K’nın Bay P ’ye hediye ettiği saatin bedeli tasfiye esnasında 20.000 TL olmuştur.
Her bir eşin edinilmiş malları ve kişisel mallarını değerleriyle birlikte belirtiniz. Bu doğrultuda her bir eşin artık değerini ve katılma alacağını hesaplayınız.
OLAY VII
Bay A, boşandığı eşi Bayan E’nin bir önceki evliliğinden olan kızı Bayan K ile evlenir. Bunun üzerine Bayan E mutlak butlan davası açar. Butlan davası devam ederken, Bay A ile Bayan K aynı çatı altında yaşamaya devam ederler. Butlan davası sürerken, bir gün, Bayan K, Bay A’nın haberi olmadan 4 taksitle 1000 TL değerinde bir ev-sinema sistemi satın alır. Bu taksitlerden iki tanesini ödeyen Bayan K, son iki taksidi ödeyemez. Bunun üzerine ev-sinema sisteminin satıcısı Bay S, avukatı Bay O’ya danışır. Bay O, Bay S’ ye şunları söyler: “Bu evlilik mutlak butlanla sakattır. Dolayısıyla mevcut bir evlilikten ve bu evliliğin temsilinden bahsedilemez. Eğer evlilik geçerli olsaydı, bu harcama olağan temsil yetkisi kullanılarak yapılmış sayılacağından, ödenmeyen taksitleri Bay A’ dan talep edebilirdin.”
Avukat Bay O’nun değerlendirmelerini de göz önüne alarak Bay S’nin Bay A’dan ödenmemiş taksitleri talep edip edemeyeceğini gerekçeleriyle açıklayınız.
Cevap: Batıl bir evlilik ancak hâkim kararıyla sona erer. Bay A ile Bayan E’nin evliliği mutlak butlanla sakat olsa da hâkim kararına kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur. Henüz hâkim kararı olmadığından evlilik birliğinin temsili hükümleri uygulanabilecektir. Olayımızda eşler butlan davası açılmasına rağmen aynı çatı altında yaşamaya devam ettiğinden Bay O’nun evlilik birliğinin temsiliyle ilgili yaptığı açıklamalar yerinde değildir.
Bay O’nun ödenmemiş taksitler hakkındaki açıklamaları da isabetsizdir. Zira Bayan K’nın almış olduğu ev-sinema sistemi ailenin sürekli ihtiyaçları kapsamında değerlendirilemeyeceğinden olağan temsil yetkisi dışındadır. Sürekli ihtiyaç haricinde kalan ihtiyaçlarda birliği temsil yetkisi için Kanun’da aranan şartlar da gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla diğer eşin müteselsil sorumluluğundan bahsedilemez. Ancak Bayan K’nın temsil yetkisini Bay S’nin anlayamayacağı şekilde aşması durumunda, Bay S üçüncü kişi konumunda olduğundan eşler müteselsilen sorumlu olur ve Bay S, Bay A’ya başvurabilir.
Aile Hukuku Çözümlü Pratik Çalışma – 1
Yazar: admin 30 Nisan, 2011 Okunma: 726 11 Yorum
13.04.2011
OLAY
20 yaşındaki Bay A, 16 yaşındaki üniversite öğrencisi Bayan B ‘ye evlenme teklif eder ve Bayan B ‘nin kabul etmesi üzerine ona pırlanta bir yüzük hediye eder. Bayan B’nin ailesinin isteği üzerine onlar tarafından yapılan nişan töreninde Bay A’nın babası Bay M, Bayan B’ye değerli bir kolye, Bayan B’nin babası Bay T’ye de kendi çevrelerinde adet olduğu üzere bir miktar para verir. Nişan töreninden bir süre sonra Bay A da evlendikten sonra oturacakları ev için nişanlısının beğendiği mobilya takımını satın alır ve satın aldığı takım için geçici olarak bir depo kiralar.
Ancak hem evlilik hazırlıkları hem de Bayan B’nin derslerinin yoğunluğu sebebiyle nişanlısını sıkça göremeyen Bay A eski sevgilisi Bayan S ile görüşmeye başlar ve bir süre sonra Bay A ile Bayan S tekrar yakınlaşırlar. Bay A’nın kendisini aldattığını öğrenen Bayan B nişanı bozar. Bunun üzerine sinirlenen Bay A da Bayan B ‘den kendisine hediye ettiği yüzüğü Bayan S ‘ye takmak üzere geri ister, ancak Bayan B yüzüğü derhal bu durumu bilen arkadaşı Bayan Ü’ye satarak teslim eder. Bu arada okuldaki arkadaşlarnın kendisiyle alay etmeleri üzerine büyük bir üzüntüye kapılan Bayan B sinirleri bozulduğundan okula devam edememiş ve bunun sonucunda da kaydı silinmiştir.
Henüz yeni 17 yaşını dolduran Bayan S anne babasının karşı çıkmasına rağmen Bay A’nın teklifini kabul ederek onunla evlenir ve evlenmelerinden kısa bir süre sonra hamile kalır. Bir süre sonra Bayan S ‘nin giderek dengesiz davranışlarını gören ve bundan şüphelenen Bay A, eşiyle birlikte gittikleri doktordan Bayan S’nin akıl hastası olduğunu öğrenir ve hasta bir insanla bir hayat boyu uğraşamayacağını düşünerek dava açıp evliliğini sona erdirmeye karar verir. Bayan S aleyhine açtığı dava devam ederken Bay A bu defa da durumdan habersiz olan 19 yaşındaki Bayan C ile evlenir. Bay A’nın Bayan C ile evlendiğini duyan ve artık yaşadığı sıkıntılara katlanamayan Bayan S intihar eder.
SORULAR
1. Bay A ile Bayan B arasında geçerli bir nişanlılık ilişkisi kurulmuş mudur? Eğer cevabınız olumlu ise ne zaman? Eğer cevabınız olumsuz ise neden?
Nişanlanmanın geçerli olduğu varsayımında,
2. Nişanın bozulması sonucunda Bay A’nın babası Bay M’nin, Bayan B’ye vermiş olduğu kolyeyi ve Bayan B’nin babası Bay T’ye vermiş olduğu parayı geri istemesi mümkün müdür? Gerekçeli olarak açıklayınız.
3. Nişanın bozulması sonucunda Bay A’nın Bayan B’ye vermiş olduğu yüzüğün ve evlilik için yapmış olduğu masrafların iadesini istemesi mümkün müdür? Cevabınız olumlu ise, nasıl, kimden ve hangi süre içinde? Cevabınız olumsuz ise neden?
4. Nişanın bozulması sonucunda Bayan B’nin veya ailesinin Bay A’ya veya Bay A’nın ailesine karşı ileri sürebileceği herhangi bir talep var mıdır? Somut olay bakımından değerlendiriniz.
5. Bayan S’nin annesi ve babasının kızlarının kendilerinden izinsiz Bay A ile evlenmesine karşı başvurabilecekleri hukuki bir yol mevcut mudur? Somut olay bakımından değerlendiriniz.
6. Olayda Bayan S’nin hastalığını öğrenen Bay A’nın evliliği sonlandırmak için dava açması mümkün müdür? Açamazsa sebebi nedir? Açabilirse bu ne tür bir davadır ve özellikleri nelerdir?
7. Bay A’nın Bayan C ile evliliğinin hükmü nedir? Bayan C’nin iyi niyetli olmasının anlamı nedir ve bu durumun Bay A ile Bayan C’nin evliliğinin geçerliliği bakımından herhangi bir etkisi olur mu?
8. Bayan S’nin intihar haberi üzerine kocasının önceki evliliğini ve geçmişini öğrenen Bayan C’nin yanılma sebebiyle butlan davası açması mümkün müdür? Açıklayınız.
ÇÖZÜMLER
1-Bay A ile Bayan B arasında geçerli bir nişanlılık ilişkisi kurulmuş mudur? Eğer cevabınız olumlu ise ne zaman? Eğer cevabınız olumsuz ise neden?
“Nişanlanma evlenme vaadiyle olur.”(MK 118). Somut olayda Bayan B 16 yaşında olduğu için sınırlı ehliyetsizdir, sınırlı ehliyetsizler yasal temsilcilerinin rızası olmadan nişanlanamazlar* “Nişanlanma, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça küçüğü veya kısıtlıyı bağlamaz.” (MK 118/f 2). Somut olayda Bayan B’nin ailesi böyle bir duruma zaten önceden izin vermiştir. Nişanlanma tarafların birbirlerine uygun iradelerini açıkladıkları anda kurulmuştur. Nişanlanma belli bir şekil şartına tabii değildir. Yani olayımızda yüzüğün hediye edildiği anda nişanlanma kurulmuştur.
2-Nişanın bozulması sonucunda Bay A’nın babası Bay M’nin, Bayan B’ye vermiş olduğu kolyeyi ve Bayan B’nin babası Bay T’ye vermiş olduğu parayı geri istemesi mümkün müdür? Gerekçeli olarak açıklayınız.
MK 122 :
“Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir.
Hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır.”
Hükümlerine göre kolye ve para geri istenebilir.
3-Nişanın bozulması sonucunda Bay A’nın Bayan B’ye vermiş olduğu yüzüğün ve evlilik için yapmış olduğu masrafların iadesini istemesi mümkün müdür? Cevabınız olumlu ise, nasıl, kimden ve hangi süre içinde? Cevabınız olumsuz ise neden?
MK 120 :
“Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır.
Tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de, aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilirler.” hükmüne göre Bay A yüzüğün iadesini Bayan B’den talep edebilicecektir ama Bayan B yüzüğü üçüncü bir kişşi olan Ü’ye satmıştır. Burada Ü’nün iyiniyetli olup olmamasına bakılmaz. Bay A yüzüğü Bayan B ye hediye ettiği için Bayan B artık yüzüğün maliki olmuştur.(iyiniyet uygulanamaz) yüzük aynen geri verilemiyorsa sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanacaktır. Kusurlu olan taraf maddi ve manevi tazminat talebinde bulunamaz A kusurlu taraf olduğu için nişan için yaptığı masrafların karşılığını da isteyemeyecektir.
4-Nişanın bozulması sonucunda Bayan B’nin veya ailesinin Bay A’ya veya Bay A’nın ailesine karşı ileri sürebileceği herhangi bir talep var mıdır? Somut olay bakımından değerlendiriniz.
MK 120 :”Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır.
Tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de, aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilirler.” Bayan B manevi tazminat isteyebilecektir çünkü nişanın bozulması sonucunda büyük üzüntü yaşamış, okulda kendisiyle alay edilmiş ve okulu da bırakmak zorunda kalmıştır.
5-Bayan S’nin annesi ve babasının kızlarının kendilerinden izinsiz Bay A ile evlenmesine karşı başvurabilecekleri hukuki bir yol mevcut mudur? Somut olay bakımından değerlendiriniz.
MK 126 :” Küçük, yasal temsilcisinin izni olmadıkça evlenemez.” hükmü yer almaktadır 17 yaşındaki Bayan S sınırlı ehliyetsizdir, kurala göre sınırlı ehliyetsizler de yasal temsilcilerinin izni olmadıkça evlenemeyeceklerdir. Eğer evlenme gerçekleşmişse yapılan bu evlenme nispi butlanla sakattır.
MK 153 : “Küçük veya kısıtlı, yasal temsilcisinin izni olmadan evlenirse, izni alınmayan yasal temsilci evlenmenin iptalini dava edebilir.
Bu suretle evlenen kimse sonradan onsekiz yaşını doldurmak suretiyle ergin olur, kısıtlı olmaktan çıkar veya karı gebe kalırsa evlenmenin iptaline karar verilemez.”
6-Olayda Bayan S’nin hastalığını öğrenen Bay A’nın evliliği sonlandırmak için dava açması mümkün müdür? Açamazsa sebebi nedir? Açabilirse bu ne tür bir davadır ve özellikleri nelerdir?
Eğer baştan itibaren evlenmeye engel olcak şekilde akıl hasstasıysa evlenme mutlak butlanla sakat olacaktır. Olayda da sonradan öğreniliyor akıl hastası olduğu ve Bay A böyle biriyle yaşamını devam ettiremeyeceğini düşünüyor.
MK 149 : “Aşağıdaki durumlarda eşlerden biri evlenmenin iptalini dava edebilir:
1. Evlenmeyi hiç istemediği veya evlendiği kişiyle evlenmeyi düşünmediği hâlde yanılarak bu evlenmeye razı olmuşsa,
2. Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse.
3. Aldatma” hükümlerinde yer alan 2 fıkraya göre nisbi butlan davası açarak evliliğine son verebilir.
7-Bay A’nın Bayan C ile evliliğinin hükmü nedir? Bayan C’nin iyi niyetli olmasının anlamı nedir ve bu durumun Bay A ile Bayan C’nin evliliğinin geçerliliği bakımından herhangi bir etkisi olur mu?
MK 145 : “Aşağıdaki hâllerde evlenme mutlak butlanla batıldır:
1. Eşlerden birinin evlenme sırasında evli bulunması,
2. Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması,
3. Eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunması,
4. Eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması.” hükmündeki fıkra 1 e göre 2. evlilik mutlak butlanla sakattır.
8-Bayan S’nin intihar haberi üzerine kocasının önceki evliliğini ve geçmişini öğrenen Bayan C’nin yanılma sebebiyle butlan davası açması mümkün müdür? Açıklayınız.
MK 149 burada da uygulanacaktır Bayan C nisbi butlan davası açabilecektir. Hak düşürücü süreye dikkat etmek gerekir.
MK 152 : “İptal davası açma hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak altı ay ve her hâlde evlenmenin üzerinden beş yıl geçmekle düşer.”
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
MEDENİ HUKUK PRATİK ÇALIŞMASI (21.12.2010)
(Örgün Öğretim Tek Numaralı Öğrenciler-İkinci Öğretim Öğrencileri)
OLAY
Evli bulunan Bay A, 1 Aralık 2004 tarihinde Afganistan’a basın mensubu olarak gitmiş, fakat bu tarihten beri kendisinden haber alınamamıştır. Bunun üzerine Bay A’nın eşi Bayan B, Bay A ile olan evliliğine son vermek istemektedir.
SORULAR
1.
a) Afganistan’a gitmiş olan Bay A’dan 1 Aralık 2004 tarihinden itibaren haber alınamamış olmasını nasıl değerlendirirsiniz?
b) Bu durumu kimler hangi prosedürü izleyerek ileri sürebilirler?
c) Bu durumun hukuki sonuçları nedir? Açıklayınız.
2. Bayan B’nin Bay A ile evliliğini sona erdirmek için elinde ne gibi imkânlar vardır?
3. Bay A hakkında bir gaiplik kararı alınmış olduğunu varsayarsanız, bu karardan sonra;
a) A’nın ölmüş olduğu ortaya çıkarsa, bu durumun sonuçları ne olurdu?
b) A geri dönerse, bu durumun sonuçları ne olur?
4. Şayet A’nın, Afganistan’da bulunduğu sırada röportaj yapmak üzere askeri bir konvoy ile seyahat ederken, Tora-Bora bölgesinde gerçekleşen bir füze saldırısı sonucu bulunduğu askeri aracın havaya uçtuğu haberi 1 Şubat 2005 tarihinde gelmişse, bu durumun sonuçları ne olur?
Cevaplar
1. a), b) Bay A 1 Aralık 2004 tarihinde Afganistan’a gitmiştir. Bay A’dan bu zamandan beri haber alınamamıştır. Bay A’nın yaşadığı veya öldüğü yönünde de hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Bundan dolayı Bay A hakkında gaiplik kararı istenecektir. Gaiplik 2 türlü karşımıza çıkmaktadır. Birincisi ölüm tehlikesi içinde kaybolma, ikincisi uzun zamandan beri haber alınamama durumlarıdır. Bunlardan birincisinde hakları ölüme bağlı olanlar(mirasçılar, eş vb.) kişinin ölüm tehlikesi içinde kaybolmasından en az 1 yıl sonra, ikinci durumda ise yine hakları ölüme bağlı olanlar kişinin son haber tarihinden itibaren üzerinden en az 5 yıl geçtikten sonra mahkemeye gaiplik kararının alınması için dava açabilirler. Dava ilgilinin yerleşim yeri Asliye Hukuk Mahkemesinde açılır. Eğer Türkiye’de hiç yerleşmemişse nüfus siciline kayıtlı olduğu yer; böyle bir kayıtta yoksa anasının veya babasının kayıtlı bulunduğu yer mahkemesidir. Mahkeme ilgili kişi hakkında bilgisi olanları usulüne göre yapılan ilanla çağırarak dinler. Bu süre en az 6 aydır. İlandan sonuç çıkmazsa mahkeme ilgili kişinin gaipliğine karar verir ve ölüme bağlı haklar aynen gaibin ölümü ispatlanmış gibi sonuç doğurur.
c) Gaiplik kararıyla birlikte ilgili kişinin kişiliği sona erer, malvarlığı mirasçılarına geçer, evlilik birliği kendiliğinden sona ermez. Mirasçılar malvarlığını paylaşırken paylarına düşen malın değeri kadar teminat gösterirler (gaibin geri dönme ihtimaline karşı).
2. Bayan B Bay A hakkında verilen gaiplik kararına dayanarak evliliğin feshi davası açarak Bay A ile olan evliliğine son verebilir veya aynı davada hem gaiplik hem de evliliğin feshi de mahkemeden talep edilebilir. Burada en önemli husus gaiplik kararına rağmen evlilik birliğinin devam etmesidir.
3. a) A’nın ölmüş olduğu anlaşılırsa gaiplik kararı hükümsüzleşir ve ölüme ilişkin hükümler uygulanır.
b) A’nın geri dönme ihtimalinde de gaiplik kararı hükümsüzleşecektir ve mirasçılar aldıkları malları geri verirler.
4. Burada eğer araçtan hiç kurtulan olmamışsa ve hiçbir kimsenin cesedine de ulaşılamamışsa A hakkında ölüm karinesi işletilmelidir. Ama araçtan kurtulan birileri veya cesedi bulunan birileri varsa A hakkında büyük ölüm tehlikesi içinde kaybolma hükümlerine göre gaiplik kararı işletilmelidir.
Aile Hukuku Final Sınavında Çıkabilecek Önemli Konu Başlıkları
Yazar: admin 5 Ağustos, 2011 Okunma: 343 4 Yorum
Aile Hukuku final sınavında çıkabilecek konu başlıkları ve kanun maddelerini sizler için derledim.
1-Aile Hukuku dersinin ilk konusunu nişanlanma oluşturmaktadır bunun üzerinde fazla durmayacağım burada nişanın bozulmasının sonuçlarından bir soru sorulabilir…
2- Batıl olan evlenmeler(mutlak ve nisbi butlan): buradan kesinlikle bir iki soru çıkar, davayı kim kime karşı hangi süre içerisinde açabilir gibi genel kuralların iyi bilinmesi gerekmektedir.(mutlak butlan ve nisbi butlan halleri kanunda sınırlı sayıdadır(numerus clasus) bu hallerin ezbere bilindiği varsayılmıştır.) Özellikle şu madde çok önemli:
III. Dava hakkının sınırlanması veya kalkması
MADDE 147.- Sona ermiş bir evliliğin mutlak butlanı Cumhuriyet savcısı tarafından re’sen dava edilemez; fakat her ilgili, mutlak butlanın karar altına alınmasını isteyebilir.
Ayırt etme gücünün sonradan kazanılması veya akıl hastalığının iyileşmiş olması durumlarında mutlak butlan davasını yalnız ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eş açabilir.
Evliyken yeniden evlenen bir kimsenin önceki evliliği mutlak butlan kararı verilmeden önce sona ermişse ve ikinci evlenmede diğer eş iyiniyetli ise, bu evlenmenin butlanına karar verilemez.
Nisbi butlan davasında ise bu madde sıkça sorulmaktadır:
II. Yasal temsilcinin dava hakkı
MADDE 153.-Küçük veya kısıtlı, yasal temsilcisinin izni olmadan evlenirse, izni alınmayan yasal temsilci evlenmenin iptalini dava edebilir.
Bu suretle evlenen kimse sonradan onsekiz yaşını doldurmak suretiyle ergin olur, kısıtlı olmaktan çıkar veya karı gebe kalırsa evlenmenin iptaline karar verilemez.
I. Genel olarak
MADDE 156.- Batıl bir evlilik ancak hâkimin kararıyla sona erer. Mutlak butlan hâlinde bile evlenme, hâkimin kararına kadar geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğurur. bu madde de aynı şekilde bilinmesi gerekenlerden birisi
E. Mirasçıların dava hakkı
MADDE 159.- Evlenmenin butlanını dava etme hakkı mirasçılara geçmez. Ancak, mirasçılar açılmış olan davayı sürdürebilirler. Dava sonucunda evlenme sırasında iyiniyetli olmadığı anlaşılan sağ kalan eş, yasal mirasçı olamayacağı gibi, daha önce yapılmış olan ölüme bağlı tasarruflarla kendisine sağlanan hakları da kaybeder.
3- Boşanma: kesin soru çıkar diyebileceğim yerlerden bir tanesi, burada boşanma sebeplerinin tam anlamıyla iyi bilinmesi gerekmektedir. Zina, Hayata kast pek kötü veya onur kırıcı davranış, Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, Terk, Akıl hastalığı, bunlar özel ve mutlak boşanma sebepleridir bunlardan birinin varlığı halinde hâkim boşanmaya karar verecektir ama Evlilik birliğinin sarsılması genel bir boşanma sebebidir ve somut olaya göre hâkim boşanmaya kanaat getirirse boşanma gerçekleşecektir.
Boşanmada tazminat ve nafaka boşanma sebeplerine göre biraz daha arka planda kalıyor.
4-Evliliğin Genel Hükümleri başlığı altındaki evlilik birliğinin temsili ve aile konutu kavramları önemli
B. Birliğin temsili
I. Eşlerin temsil yetkisi
MADDE 188.- Eşlerden her biri, ortak yaşamın devamı süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil eder.
Ailenin diğer ihtiyaçları için eşlerden biri, birliği ancak aşağıdaki hâllerde temsil edebilir:
1. Diğer eş veya haklı sebeplerle hâkim tarafından yetkili kılınmışsa,
2. Birliğin yararı bakımından gecikmede sakınca bulunur ve diğer eşin hastalığı, başka bir yerde olması veya benzeri sebeplerle rızası alınamazsa. Buradaki sürekli ihtiyaç olarak kastedilen şeyler günlük ihtiyaçlar ekmek, su gibi ihtiyaçlardır bunların dışındakiler sürekli ihtiyaç olarak kabul edilemez ve eş kendisi sorumludur.
II. Aile konutu
MADDE 194.- Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.
Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir.
Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini isteyebilir.
Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur.
5- Mal Rejimi : Aile Hukukunun en önemli konusu diyebilirim bu konu için ayrı bir yazı yazmayı düşündüm buradan bakabilirsiniz…
6- Soybağı: burada ana ile çocuk ve baba ile çocuk arasında soybağının nasıl kurulacağı anlatılmaktadır
A. Genel olarak soybağının kurulması
MADDE 282.- Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kurulur.
Çocuk ile baba arasında soybağı, ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulur.
Soybağı ayrıca evlât edinme yoluyla da kurulur.
A. Babalık karinesi
MADDE 285.- Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır.
Bu süre geçtikten sonra doğan çocuğun kocaya bağlanması, ananın evlilik sırasında gebe kaldığının ispatıyla mümkündür.
Kocanın gaipliğine karar verilmesi hâlinde üçyüz günlük süre, ölüm tehlikesi veya son haber tarihinden işlemeye başlar. Bu karine kesinlikle iyi bilinmelidir.
B. Soybağının reddi
I. Dava hakkı
MADDE 286.- Koca, soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütebilir. Bu dava ana ve çocuğa karşı açılır.
Çocuk da dava hakkına sahiptir. Bu dava ana ve kocaya karşı açılır.
II. İspat
1. Evlilik içinde ana rahmine düşme
MADDE 287.- Çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüşse davacı, kocanın baba olmadığını ispat etmek zorundadır.
Evlenmeden başlayarak en az yüzseksen gün geçtikten sonra ve evliliğin sona ermesinden başlayarak en fazla üçyüz gün içinde doğan çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılır.
2. Evlenmeden önce veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşme
MADDE 288.- Çocuk, evlenmeden önce veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmüşse, davacının başka bir kanıt getirmesi gerekmez.
Ancak, gebe kalma döneminde kocanın karısı ile cinsel ilişkide bulunduğu konusunda inandırıcı kanıtlar varsa, kocanın babalığına ilişkin karine geçerliliğini korur.
III. Hak düşürücü süreler
MADDE 289.- Koca, davayı, doğumu ve baba olmadığını veya ananın gebe kaldığı sırada başka bir erkek ile cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl, her hâlde doğumdan başlayarak beş yıl içinde açmak zorundadır.
Çocuk, ergin olduğu tarihten başlayarak en geç bir yıl içinde dava açmak zorundadır.
Gecikme haklı bir sebebe dayanıyorsa, bir yıllık süre bu sebebin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlar.
C. Karinelerin çakışması
MADDE 290.- Çocuk evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğmuş ve ana da bu arada yeniden evlenmiş olursa, ikinci evlilikteki koca baba sayılır.
Bu karine çürütülürse ilk evlilikteki koca baba sayılır. Bu madde de önemli maddeler arasında
D. Diğer ilgililerin dava hakkı
MADDE 291.- Dava açma süresinin geçmesinden önce kocanın ölmesi veya gaipliğine karar verilmesi ya da sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi hâllerinde kocanın altsoyu, anası, babası veya baba olduğunu iddia eden kişi, doğumu ve kocanın ölümünü, sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybettiğini veya hakkında gaiplik kararı alındığını öğrenmelerinden başlayarak bir yıl içinde soybağının reddi davasını açabilir.
Ergin olmayan çocuğa atanacak kayyım, atama kararının kendisine tebliğinden başlayarak bir yıl, her hâlde doğumdan başlayarak beş yıl içinde soybağının reddi davasını açar.
Kocanın açacağı soybağının reddi davasına ilişkin hükümler kıyas yoluyla uygulanır.
Diğer ilgililerin dava hakkı her konuda olduğu gibi burada da önemli maddeler arasındaki yerini almış durumda.
Tanıma ile soybağının kurulmasında koşullar, şekil, hak düşürücü süreler, iptal davası gibi başlıkların iyi bilinmesi gerekiyor.
Evlat edinmeye fazla değinmeyeceğim lakin genel koşulların bilinmesi yeterli olacaktır.
7-Çocuk Malları:
B. Kullanma hakkı
MADDE 354.- Ana ve baba, kusurları sebebiyle velâyetleri kaldırılmadıkça, çocuğun mallarını kullanabilirler.
C. Gelirlerin sarfı
MADDE 355.- Ana ve baba, çocuk mallarının gelirlerini öncelikle çocuğun bakımı, yetiştirilmesi ve eğitimi için; hakkaniyete uyduğu ölçüde de aile ihtiyaçlarını karşılamak üzere sarfedebilirler.
Gelir fazlası, çocuk mallarına katılır.
D. Çocuk mallarının kısmen sarfı
MADDE 356.- Olağan ihtiyaçlar gerektirdiği ölçüde sermaye biçiminde ödemeler, tazminatlar ve benzeri edimler çocuğun bakımı için kısmen kullanılabilir.
Çocuğun bakımı, yetiştirilmesi ve eğitimi için zorunluluk varsa hâkim, ana ve babaya belirlediği miktarlarda çocuğun diğer mallarına da başvurma yetkisini tanıyabilir.
8-Vesayet: Burada vesayet makamı, denetim makamı, vesayeti gerektiren haller vb. başlıkların genel hatlarıyla bilinmesi ve
B. İzin
I. Vesayet makamından
MADDE 462.- Aşağıdaki hâllerde vesayet makamının izni gereklidir:
1. Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir aynî hak kurulması,
2. Olağan yönetim ve işletme ihtiyaçları dışında kalan taşınır veya diğer hak ve değerlerin alımı, satımı, devri ve rehnedilmesi,
3. Olağan yönetim sınırlarını aşan yapı işleri,
4. Ödünç verme ve alma,
5. Kambiyo taahhüdü altına girme,
6. Bir yıl veya daha uzun süreli ürün ve üç yıl veya daha uzun süreli taşınmaz kirası sözleşmeleri yapılması,
7. Vesayet altındaki kişinin bir sanat veya meslekle uğraşması,
8. Acele hâllerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma, sulh olma, tahkim ve konkordato yapılması,
9. Mal rejimi sözleşmeleri, mirasın paylaştırılması ve miras payının devri sözleşmeleri yapılması,
10. Borç ödemeden aciz beyanı,
11. Vesayet altındaki kişi hakkında hayat sigortası yapılması,
12. Çıraklık sözleşmesi yapılması,
13. Vesayet altındaki kişinin bir eğitim, bakım veya sağlık kurumuna yerleştirilmesi,
14. Vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değiştirilmesi.
II. Denetim makamından
MADDE 463.- Aşağıdaki hâllerde vesayet makamının izninden sonra denetim makamının da izni gereklidir:
1. Vesayet altındaki kişinin evlât edinmesi veya evlât edinilmesi,
2. Vesayet altındaki kişinin vatandaşlığa girmesi veya çıkması,
3. Bir işletmenin devralınması veya tasfiyesi, kişisel sorumluluğu gerektiren bir ortaklığa girilmesi veya önemli bir sermaye ile bir şirkete ortak olunması,
4. Ömür boyu aylık veya gelir bağlama veya ölünceye kadar bakma sözleşmeleri yapılması,
5. Mirasın kabulü, reddi veya miras sözleşmesi yapılması,
6. Küçüğün ergin kılınması,
7. Vesayet altındaki kişi ile vasi arasında sözleşme yapılması.
maddelerinin bilinmesi yeterli olacaktır zaten çoğunlukla bu 462-463. maddeler sorulmaktadır.
Medeni Hukuk Pratik Çalışma
2009-2010 Yılı
Medeni Hukuk
Pratik Çalışma
SORU I.
(A). İşe geciktiği için, içinde para cüzdanı, gözlüğü, değerli antika bir kitabı bulunan evrak çantasını, telaşla otobüste unutarak işyeri önündeki durakta iner. Otobüste (A)’nın yanında oturmakta olan (B), (A)’nın oturduğu yerde unuttuğu çantayı alarak bir sonraki durakta iner ve çantayı açarak; içindeki para cüzdanını alır. Çantayı ise içinde geri kalanlarla birlikte sokaktaki çöp bidonuna atar.
Çöp bidonunu dökmekte olan (C), çantayı görerek alır. Gözlüğün çerçevesine yeni cam taktırarak, kendisi kullanmaya başlar. Çantayı ise kardeşi (K)’ya hediye eden (C), kitabı da eski kitap alım satımıyla uğraşan (D)’ye götürür. Bu kitabın yeryüzünde birkaç kişide bulunduğunu ve 1.000 TL ettiğini bilen (D); (C)’yi kandırarak aslında değerinin 10 TL olduğunu; fakat 20 TL.ye satın almaya hazır olduğunu söyler. (C)’de razı olarak kitabı ona satarak teslim eder.
Antika kitap koleksiyonu yapan ve bu işten iyi anlayan , (E), (C) tarafından satılan kitabı, (D)’nin dükkanında görür. İncelemek için eline aldığında, kitabın iç kapağında, özel bir kitaplığa bulunan ve şahsen tanıdığı (A)’nın adının yazılı olduğunu görür. Bu kitaba mutlaka sahip olmak isteyen (E), pazarlık ederek kitabı 800 TL.ye satın alır. Kitabını (E)’de gören (A), geri vermesini söylediğinde; (E), kendisine 800 TL. ödemedikçe, kitabı geri vermeyeceğini söyler.
(B), para cüzdanı içinde bulduğu 100 TL.’nin 60 TL.si ile kendisine butiği olan (F)’den bir takım elbise alır.
1. Bu olay Medeni Hukukun hangi temel ilkesiyle ilgilidir?
2. (A), çantasını (K)’dan geri isteyebilir mi?
3. (A), gözlüğünü (C)’den geri isteyebilir mi?
4. (C)’nin antika kitabı satıp teslim ettiği kitapçı (D), antika kitabın mülkiyetini kazanmış mıdır?
5. (A), (E)’nin talebine uyarak 800 TL.yi geri vermek zorunda mıdır?
6. (F), elbise karşılığı ödenen 60 TL.nin maliki olmuş mudur?
SORU II:
Uzun bir yolculuğa çıkmak isteyen (T), sahibi bulunduğu ticarethaneye gelmiş ve hareketli bir gün geçirmiştir. Sabah gelen müşteri (A)’ya bir buzdolabı satmış ve malın bir hafta sonra evine teslim edeceğini kendisine bildirmiştir. Bu esnada daha önce satın aldığı radyoyu teslim almaya gelen (B)’ye de radyoyu teslim etmiştir.
Uçak yolculuğunun tehlikelerini düşünen (T), bir vasiyet name hazırlamış, ayrıca kendisinden uzun süredir yardım isteyen kardeşi (F)’ye 2.000 TL. vermiştir. Akşam üstüne doğru işlerini bitiren (T), tapu dairesine giderek, sahibi olduğu arsayı, (H) adında birisine satmış ve devretmiştir.
1. (T) ile (A) arasında buzdolabı hakkında yapılan işlem, ne çeşit bir hukuki işlemdir?
2. (T)’nin önceden sattığı radyoyu (B)’ye teslim etmesini nasıl nitelendirirsiniz?
3. (T)’nin vasiyetname tanzim etmesi nasıl bir işlemdir? Kardeşine 2.000 TL. vermesi ile bunun arasında fark var mırdır?
4. (T)’nin arasını (H)’ye satması nasıl bir işlem teşkil eder? Bu işlemin (H)’ye kazandırdığı hak nedir?(T)’nin bu iş için tapuya gitmesinin nedeni nedir?
SORU III:
Çok zengin, fakat akıl hastası olan (A), nişanlısı (B)’ye, evlendikleri gün hediye etmek üzere kuyumcu (K)’dan 500 TL, ye bir bilezik satın almıştır. Ancak evlenmelerinden sonra verdiği bileziği (B)’nin beğenmemesi üzerine kuyumcu (K)’ya giderek akıl hastası olması yüzünden aralarındaki satış sözleşmesinin geçerli olmadığını, bu nedenle bileziği verip parasını geri almak istediğini söylemiştir. (K)’nın bu öneriyi kabul etmemesi üzerine de sinirlenerek dükkanının büyük bir bölümünü ele geçirdiği sopa ile tahrip etmiştir.
1.(A) ile (K)arasındaki sözleşme geçerli midir? (A)’nın vasisinin sözleşmeye onay vermesi hukuki durumda bir değişiklik meydana getirir mi?
2.(A)’nın akıl hastası değil de, israf nedeniyle kısıtlama altına alınmış olsaydı, çözümde bir değişiklik olur muydu?
3. (A)’nın sözleşmenin geçersizliği iddiasını ileri sürmesi yerinde midir?
4. (A)’nın (K)’nın dükkanını tahrip etmesi olayını hukuken değerlendiriniz. (K), (A)’yı dükkanını tahrip etmesinden dolayı sorumlu tutabilir mi?
Soru IV
Ahmet çok önemli bir kamu görevinin başındadır. Hafta sonu tatilini geçirmek üzere Bolu ‘ya gider. Dönüşünde, havanın sisli olması nedeniyle, Ankara’dan İstanbul’a gitmekte olan Hülyanın otomobiline çarpar. Hülya, müzik ve sinema dünyasının istikbal vaad eden sanatçıları arasındadır.
Dedikodu haberleriyle ün salmış bir gazete, sansasyon yaratmak amacıyla, ‘’kamu görevlisi Ahmet’in, Hülya ile birlikte geçirdiği hafta sonu tatili dönüşünde trafik kazası geçirdiğini’’ büyük puntolarla kamuoyuna duyurur. Gazetenin haberi üzerine Ahmet derhal o ana kadar yürütmekte olduğu kamu görevinden uzaklaştırılır ve ayrıca hakkında soruşturma açılır.
Ahmet bu olayda büyük üzüntüye uğrar. Buna karşılık, böylece reklamının yapıldığını düşünen Hülya fazla üzülmez.
1. Ahmet dedikodu gazetesi aleyhine dava açabilir mi? Niçin? Açabilirse bunlar hangi davalardır?
2. Hülya dedikodu gazetesi aleyhine dava açabilir mi? Niçin?
SORU V:
Tüzel kişilerin kurulmasına ilişkin sistemleri sayınız ve açıklayınız.
CEVAPLAR
Soru I
1)Bu olay Medeni Hukuk’un iyi niyet ilkesiyle ilgilidir. Burada konu olan subjektif iyi niyettir. MK m. 3’te düzenlenmiştir. Burada bir bilmeme ve bilse dahi gerekli özeni göstermeme söz konusudur.
2) (A)’nın çantası elinden iradesi dışında çıkmıştır. MK m. 989/I’e göre taşınanı çalınan, kaybolan veya iradesi dışında başka bir şekilde elinden çıkan zilyet, o şeyi elinde bulunduran herkese karşı 5 yıl içinde taşınır davası açabilir. Bu iyi niyetin varlığındaki süredir. Bu yollarla taşınır elde eden kimse kötü niyetli ise, önceki zilyet kötü niyetle zilyet olmuş kimseye karşı her zaman taşınır davası açabilir.
Bu olayda (K)’nın iyi niyetli olduğu görülüyor. Dolayısıyla (K) iyi niyetli olduğundan malın maliki olur, eğer önceki zilyet 5 yıl içinde dava açmazsa sonuç olarak (A)’nın çantasını (K)’dan 5 yıl içinde açabileceği davayla alabilir.
3) (A)’nın çantası iradesi dışında elinden çıktığından gözlüğü de iradesi dışında elinden çıkmıştır. Çanta eski püskü bir çanta olsaydı terk yoluyla sahibinden çıktığı anlaşılabilirdi.
Ama çantanın içinde gözlük, ve cüzdan vs. var. Bu durum bulan kişinin şüphesini uyandırmalıydı. Ama (C) hiçbir araştırma yapmadan gözlüğü kullanmaya başlamıştır.
Bu, (C)’nin olayda kötü niyetli olduğunu gösterir. Dolayısıyla (A) her zaman taşınır davası açarak gözlüğünü geri isteyebilir.
4) Kazanmamıştır. (D) antika kitaptan anlayan bir kimsedir. Kitabı satmaya çalışan (C)’den şüphelenmeliydi. Kitabın asıl sahibini araştırmalıydı. Ama araştırmadı. Dolayısıyla (D) kötü niyetlidir. Her zaman taşınır davası açılarak önceki malik mülkiyeti kazanabilir.
5) (E), (D)’de gördüğü kitabın iç kapağında yazan kişiyi şahsen tanıdığı halde hiçbir araştırma yapmaksızın kitabı satın almıştır. (E) kötü niyetlidir. (A), (E)’nin talep ettiği 800 TL’yi vermek zorunda değildir. Ama (E), (D)’den 800 TL’sini talep edebilir.
6) MK m 990’a göre irade dışı bile olsa elden çıkan para ve hamile yazılı senetleri iyi niyetle elde eden kimse kazanma anında malik olur. Bu nedenle (F) malik olmuştur.
SORU II.
1) İki taraflı bir hukuki işlemdir. Bir satış sözleşmesidir. Borçlandırıcı kazandırıcı bir işlemdir. İki tarafa da borç yükleyip alacak kazandıran bir hukuki işlemdir.
2) Bu bir tasarruf işlemidir. Taahhüt işlemiyle borçlanan (T), radyoyu (B)’ye teslim etmesiyle tasarruf işlemi gerçekleştirmiş olur.
3) (T)’nin vasiyetname tanzim etmesi tek taraflı borçlandırıcı bir işlemdir. Zaman bakımından ise ölüme bağlı bir hukuki işlemdir.(T)’nin kardeşine 2000 TL vermesi borç mahiyetindeyse ödünç sözleşmesi; bağış mahiyetindeyse hibe sözleşmesi anlamına gelir. Her iki durumda da bir sözleşme vardır. Yani her iki tarafın da irade beyanın da bulunması şarttır. Ayrıca zaman bakımından sağlar arası hukuki işlemdir.
4) Burada bir taşınmaz sözleşmesi var. İki tarafın da irade beyanı söz konusu.
Taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkı devri için tapu dairesine gidilmek zorundadır.
Çünkü bu şekle bağlı bir işlemdir.
SORU III.
1) (A) akıl hastası olduğundan tam ehliyetsizdir. Tam ehliyetsizlerin yaptıkları işlemler baştan itibaren geçersizdir. Dolayısıyla (A) ile (K) arasındaki sözleşme baştan itibaren geçersizdir. (A)’nın vasisinin sözleşmeye onay vermesi hukuki durumda bir değişiklik yaratmaz.
2) (A) Akıl hastası değil de israf nedeniyle kısıtlama altına alınmış olsaydı tam ehliyetsiz değil sınırlı ehliyetsiz olurdu. Sınırlı ehliyetsizlerin yaptıkları işlemler yasal temsilcilerinin (bu olay için vasinin) izin ya da icazet vermesiyle baştan itibaren geçerli olur.
3) Burada hakkın kötüye kullanma müessesesi vardır. (A) işine geldiği gibi davranmıştır. Dolayısıyla böyle bir iddia ileri sürülemez. Sözleşme geçerli bir sözleşmenin hüküm ve sonuçlarını doğurur.
4) Kural olarak tüm ehliyetsizlerin haksız fiil ehliyetleri yoktur. Ancak BK m 54 çerçevesinde hakkaniyet sorumluluğu gereğince (A), hakimin taktir yetkisini kullanmasıyla yüklediği zarardan sorumludur.
SORU IV.
1) Açabilir. Çünkü yapılan haber gerçeğe aykırıdır ve Ahmet’in şeref ve haysiyeti zedelenmiştir. Ayrıca bu haber yüzünden Ahmet işinden kovulmuş ve bu nedenle maddi zarara da uğramıştır.
Bu açıdan zararını tazmin etmek için maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Bunun dışında kişilik hakkına tecavüzün tespiti için tespit davası açabilir. Haberin seri halinde bölüm bölüm yayımlanması durumunda durdurma davası da açabilecek davalar arasındadır.