BORCLAR HUKUKU DERS NOTLARI
1) TAZMİNAT YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN İÇERİĞİ ve KAPSAMI[1]
I. Aynen Tazmin-Nakden Tazmin:
Zarar görenin uğradığı maddi zararların tazmini bakımından iki imkan mevcuttur: Ya tazminat borçlusu, zarar verici olay meydana gelmeseydi zarar görenin mal varlığı hangi durumda bulunacak idiyse o durumu yeniden tesis eder (aynen tazmin); veya bu durumun yeniden sağlanması için gerekli olan parayı öder(nakden tazmin). Borçlar Kanunu bu iki tazminat türünden birine veya diğerine üstünlük tanımamıştır. BK.m.43/I; TBK.m.51/I hükmünde, tazminat türünün, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak hakim tarafından belirleneceği düzenlenmiştir.
Ancak uygulamada aynen tazmin çok sık rastlanılan bir durum değildir. Özellikle mala ve şahsa verilen zararlarda, zarar görenden zarar verenin malı onarmasına veya gerekli tedaviyi yapmasına katlanması beklenemez. Buna karşılık, örneğin maliki olduğu bir araziye çöp boşaltılan kişi, bunu yapandan çöplerin kaldırılmasını veya malı çalınan kişi bunun aynen iadesini talep edebilir.
Tazminat genellikle bir miktar para şeklinde belirlenir. Para olarak belirlenen tazminat, zarar verici olay meydana gelmeseydi zarar gören hangi durumda bulunacak idiyse o durumun yeniden sağlanması için gerekli masrafları karşılar. Örneğin zarar gören malın onarılması için gerekli masraflar veya vücut bütünlüğünün ihlali halinde tedavi masrafları gibi.
Nakdi tazminat sermaye veya irat şeklinde belirlenebilir. Sermaye şeklinde tazminde, tazminat bir defada toptan ödenir. İratta ise tazminat belirli zaman aralıklarında, örneğin ayda bir olmak üzere dönemli olarak ödenir. BK.m.43/II (TBK.m.51/II) hükmü tazminatın irat şeklinde belirlenmesi imkânını açıkça düzenlemiştir. Uygulamada tazminatın irat şeklinde belirlenmesi genellikle destek yoksun kalma tazminatı(BK.m.45/II; TBK.m.53/3) veya sakatlanma durumunda söz konusu olmaktadır. Bu tür durumlarda zarar görenin bir seçim hakkı bulunmaktadır: Ya tazminatın bir defada ödenmesini veya irat şeklinde ödenmesini talep edebilecektir. Buna karşılık mala verilen zararlarda tazminatın irat şeklinde belirlenmesi genellikle söz konusu olmamaktadır.
Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür.
II.Tam Tazmin (Totalreparation)
Zarar veren, kural olarak zarar görenin haksız fiil nedeniyle uğradığı bütün zararları tazmin etmekle yükümlüdür.
Tazminat zarar miktarını aşamaz. Tazminatın üst sınırını uğranılan zarar oluşturur. Ancak BK.m.43 ve 44 (TBK.m.51 ve 52) hükümlerinde bazı tazminattan indirim sebepleri öngörülmüştür. Bu sebeplerin varlığı halinde, hakim uğranılan zarardan daha düşük bir tazminata hükmedebilecektir.
Uğranılan zarar miktarına faiz de eklenecektir. Bu faize tazminat faizi denir. Faiz zararın meydana geldiği andan itibaren yürütülür. Tazminat faiz oranına ilişkin bir oran Borçlar Kanununda belirtilmemiştir. Genellikle kabul edildiği üzere, yasal temerrüt faizi oranları, tazminat faizi bakımından da esas alınacaktır.TBK.m.117 hükmünde zarar verenin haksız fiilin gerçekleştiği andan itibaren temerrüde düşeceği düzenlendiğinden hükmedilecek tazminata yasal temerrüt faizi oranları uygulanacaktır.
III. Denkleştirme (Yararların Zarardan Düşülmesi)
Bazen haksız fiil zarar görenin sadece zarar uğramasına değil, aynı zamanda bazı ekonomik yararlar elde etmesine de yol açmış olabilir. Örneğin, zarar gören, yaralanmadan sonra hastanede yattığı süre boyunca ev, yemek gibi giderlerden kurtulmuş olabilir; haksız fiil sonucunda tahrip olan evin enkazı zarar gören tarafından satılmış olabilir. Bu tür durumlarda zarar hesaplanırken bu ve benzeri yararların zarardan düşülmesi gerekir. Bu işleme “denkleştirme” adı verilir.
Denkleştirme tazminatın değil, zararın tespitine ilişkin bir sorundur.
Denkleştirme yapılabilmesi için, meydana gelen yarar zarar verici olayla uygun illiyet bağı içinde bulunmalıdır. Bu nedenle zarar verici olayla tesadüfen bir bağlantı içinde olan yararlar, denkleştirme işlemine tabi tutulmayacaktır. Örneğin yaralanma sebebiyle hastanede yattığı dönemde zengin biriyle tanışıp onunla sonradan evlenen kişinin elde ettiği bu elverişli durum denkleştirmede göz önünde bulundurulmayacaktır.
Ancak zarar verici olayla uygun illiyet bağı içinde bulunan her türlü yararların denkleştirmeye tabi tutulması, tazminatın amacıyla bağdaşmayan rahatsız edici sonuçların doğumuna yol açabilir. Bu nedenle bazı olay guruplarının ayrı ayrı ele alınması ve denkleştirme işleminin yapılıp yapılmayacağının incelenmesi yararlı olacaktır:
1) Üçüncü şahıslar tarafından yapılan yardım ve ödemeler
Üçüncü şahıslar tarafından zarar görene yapılan yardım ve ödemeler kural olarak denkleştirmeye tabi tutulmazlar. Özellikle üçüncü şahısların kendi iradeleri ile zarar görene yaptıkları yardım ve ödemelerde durum böyledir. Örneğin zarar görenin babasının veya amcasının, maruz kaldığı haksız fiilin etkilerini ortadan kaldırmak veya azaltmak amacıyla ona bazı hediyeler alması ya da tatile göndermesi gibi.
Sigorta tazminatları bakımından ise bir ayrım yapmak gerekir:
Şahıs sigortalarında (meblağ ve can sigortalarında) ödenen sigorta tazminatları denkleştirmeye tabi değildir. Bu tür sigortalarda belirli bir süre prim ödeyen kişinin veya mirasçılarının sigortadan belirli bir meblağın ödenmesine ilişkin bir talep hakkı mevcuttur. Sigortalının, hem sigortadan bu meblağın, hem de zarar verenden uğradığı zararların tazminini talep etme hakkı bulunmaktadır.
Buna karşılık sorumluluk sigortalarında, sigortalıya ödemede bulunan sigorta şirketi, ödeme yaptığı oranda sigortalının haklarına halef olur (onun yerine geçer) ve ödediği miktarı zarar verene rücu eder. Bu nedenle zarar görenin kümülatif olarak hem zarar verenden hem de sigorta şirketinden tazminat talep etme imkanı bulunmamaktadır.
Genellikle kabul edildiği üzere sosyal güvenlik kurumları tarafından bağlanan dul ve yetim aylıklarının denkleştirmeye tabi tutulmayacaktır. Nitekim bu hususTBK.m.55/I’de açıkça hükme bağlanmıştır. Bu hükme göre, “Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez”. Bu hükümde bahsedilen “rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri” ile kastedilen yukarıda belirttiğimiz dul ve yetimlere bağlanan maaşlar, mallüllük aylığı gibi ödemelerdir.
2) Zarar görenin kendi faaliyetlerinden kaynaklanan yararlar
Zarar görenin zararı azaltma yükümlülüğü mevcuttur ve bu amaçla yaptığı faaliyetlerden doğan yararların denkleştirilmesi gerekir. Örneğin tamamen kullanılmaz hale gelen aracının hurdasını belirli bir fiyata satan zarar görenin elde ettiği bedel uğradığı zarardan düşülecektir.
Buna karşılık zarar görenin zararı azaltma yükümlülüğü kapsamında değil de, göstermiş olduğu özel özen ve çabadan kaynaklanan yararlar denkleştirmeye tabi tutulmayacaktır. Örneğin sürücülük kursu verdiği aracının zarara uğraması nedeniyle kazanç kaybına uğrayan ve tazminat talep eden kişinin, sonradan tatil günlerinde sürücü derslerini telafi etmesi halinde denkleştirme işlemi yapılmayacaktır.
3) Diğer Yararlar
Ne üçüncü bir şahsın ne de zarar görenin kendi faaliyetlerinden kaynaklanan yararlar bakımından denkleştirmenin söz konusu olup olmayacağını tazminatın ve denkleştirme işlemin amacının da göz önünde bulundurulması suretiyle her somut olayda ayrıca değerlendirilmesi gerekir:
— Zarar görenin yaralanmadan sonra hastanede yattığı sürece, ev, yemek gibi giderlerden yaptığı tasarruflar denkleştirmeye tabidir.
—Ölüm olayı sonucunda ölen kişiden kalan mirasın, onun desteğinden yoksun kalan mirasçılarının bu yüzden uğradıkları zarardan düşülüp düşülmeyeceği tartışmalıdır. Hakim görüş mirasın denkleştirme işlemine tabi olmadığı yönündedir. Zira zarar gören er veya geç bir gün bu mirasa sahip olacaktı. Bazı yazarlar, ölüm olayı erken gerçekleştiği için mirasçıların beklenenden daha önce söz konusu mirasa kavuşmalarının göz önünde bulundurulması ve erken elde edilen mirastan sağlanan gelirlerin tamamının olmasa bile küçük bir kısmının yarar sayılarak denkleştirmeye tabi tutulması kanaatindedir.
—Mala verilen zararlarda, zarar gören malın yeni parçalar takılması suretiyle tamir edilmesi söz konusu olabilir. Eskimiş olmasına rağmen kaza sonucunda yenisiyle değiştirilen parçalar nedeniyle malda bir değer artışı meydana gelmiş olabilir. Bu değer artışının da denkleştirilmesi gerekir.
§ 2) TAZMİNATIN BELİRLENMESİ VE TAZMİNATTAN İNDİRİM SEBEPLERİ
Tazminat miktarının belirlenmesini, yukarıda incelenen zararın belirlenmesinden ayırd etmek gerekir. Alacaklının uğradığı zarar miktarı, yukarıda değinilen esaslara göre tespit edildikten sonra, mahkeme bu zararların ne kadarının tazmin edileceğine karar verecektir.
BK.m.43/I (TBK.m.51/I): Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.
Görüldüğü üzere Borçlar Kanunu bu hususta hakime bir takdir yetkisi vermektedir. Hakim tazminat miktarını belirlerken hem durumun özelliklerini hem de kusurun ağırlığını göz önünde bulunduracaktır. Bunun dışında BK.m. 44’de (TBK.m.52) bazı hususlar tazminattan indirim sebebi olarak düzenlenmiştir. Ayrıca doktrin ve içtihatlarda da tazminatın belirlenmesinde göz önünde bulundurulması gereken bazı noktalara işaret edilmektedir. Tazminatın belirlenmesinde indirim sebebi olarak göz önünde bulundurulacak hususlar şunlardır:
I) Kusurun Ağırlığı
Zarar verenin kusurunun derecesi tazminat miktarının belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır. Hakim hafif kusur durumunda tazminat miktarında bir indirime gidebilir ve uğranılan zararın altında bir tazminata hükmedebilir. Ancak eğer zarar verenin bir sorumluluk sigortası var ise, kusurun hafif olmasının bir indirim sebebi olarak göz önünde bulundurulmayacağı kabul edilmektedir.
Ağır ve orta kusur tazminat belirlenirken bir indirim sebebi olarak göz önünde bulundurulmaz.
Sebep sorumluluğunda kusur sorumluluğun kurucu unsuru olmadığı için, zarar verenin kusuru hafif dahi olsa tazminatta bir indirime gidilemeyecektir.
II) Zarar Görenin Zarara razı olması
Zarar görenin rızası aslında bir hukuka uygunluk sebebidir. Eğer rıza hukuken geçerli ise, fiil hukuka uygun olacak ve bir tazminat da söz konusu olmayacaktır. Buna karşılık eğer rıza hukuken geçerli değilse, fiilin hukuka aykırılığını ortadan kaldırmayacak ve zarar veren kişi meydana gelen zararı tazminle yükümlü olacaktır.
Ancak zarar görenin hukuka aykırı olan rızası, fiilin hukuka aykırılığını ortadan kaldırmasa bile, tazminat miktarı belirlenirken bir indirim sebebi olarak göz önünde bulundurulacaktır. Zarar görenin, hukuken geçerli olmasa bile, bir rızası mevcut ise, hakim takdir yetkisini kullanarak tazminat miktarında uygun bir indirime gidebilecektir.
III) Zarar görenin Birlikte Kusuru
BK.m.44/I (TBK.m.52/I) hükmüne göre zarar görenin kusuru da bir indirim sebebi teşkil etmektedir. Zarar gören, kendi kusurlu davranışlarıyla zararın doğmasına veya artmasına katkıda bulunmuş ise tazminat miktarı belirlenirken bu husus göz önünde bulundurulacaktır.
Ancak bunun için zarar görenin kusurunun zararı doğuran tek sebep olmaması gerekir. İndirim sebebi olarak göz önünde bulundurulacak kusur, zarar görenin illiyet bağını kesecek yoğunluğa ulaşmamış birlikte kusurudur. Eğer zarar görenin ağır kusuru illiyet bağını kesmiş ve zararlı sonucun meydana gelmesinin temel sebebi zarar görenin ağır kusuru ise, sorumluluk söz konusu olmayacaktır.
Zarar görenin birlikte kusurundan söz edilebilmesi için onun ayırd etme gücüne sahip olması gerekir. Örneğin ayırd etme gücüne sahip olmayan iki yaşında bir çocuğun aniden yola fırlaması ve hızlı seyreden bir aracın altında kalması durumunda, çocuğun bu davranışı tazminat borcunda indirim yapılmasını gerektiren bir birlikte kusur olarak nitelendirilemez.
Zarar görenin birlikte kusuru ya zararın doğmasına; ya da artmasına katkıda bulunmuş olabilir. İsviçre Federal Mahkemesi iki aracın çarpıştığı bir olayda çarpışma nedeniyle dişleri zarar gören kişinin emniyet kemerini takmaması nedeniyle tazminat miktarında 1/3 oranında indirime gitmiştir.
Zarar görenin birlikte kusurunun sadece zararın doğumuna değil, doğmuş bir zararın artmasına katkıda bulunması durumunda da tazminatta indirime gidilecektir. Örneğin haksız fiil sonucunda yaralanan kişinin tedavi olmaktan kaçınması veya doktorun tavsiyelerine uymaması halinde durum böyledir. Ancak bunun için zararın artmaması amacıyla alınması gereken önlemlerin zarar gören açısından beklenebilir/kabul edilebilir olması gerekir. Yukarıdaki örnekte yararlanan şahsın tıbbi açıdan önemli riskler taşıyan bir ameliyattan kaçınması birlikte kusur olarak değerlendirilmeyecektir.
Zararın doğumuna veya artmasına katkıda bulunan birlikte kusurun hangi oranda indirime yol açacağı, oransal olarak veya matematiksel formüllerle değil, hakimin takdir yetkisine göre belirlenir.
Sebep sorumluluklarında sorumlunun kusuru sorumluluğun kurucu unsuru değildir. Sorumlu kişi veya kişiler kusurları olmasa bile meydana gelen zararı tazminle yükümlü olur. Sebep sorumluluğu hallerinde Sorumlunun bir de kusuru varsa, buna “ek kusur” denir. Ek kusurun burada incelediğimiz sorun bakımından önemi şudur: Ek kusur zarar görenin birlikte kusurundan düşülür veya bazı durumlarda onu nötralize eder. Ek kusurun zarar görenin birlikte kusurundan hangi oranda düşüleceği sorunu da şematik bir biçimde, örneğin matematik formüllerle belirlenemez. Bu husus tamamen hakim takdir yetkisi kapsamındadır.
Tazminattan indirim sebebi teşkil eden kusur, zarar görenin birlikte kusurudur. Üçüncü bir şahsın birlikte kusuru tazminattan indirim sebebi değildir; bu tür durumlarda üçüncü şahıs ve zarar veren, zarar görene karşı müteselsilen sorumlu olur.
IV) Diğer Sebepler
BK.m.43/I’de (TBK.m.51), hakimin olayların özelliğine ve durumun gereğine göre zararın miktarını tespit edeceği düzenlenmiştir. Buna göre, şu durumlar da tazminat miktarının belirlenmesinde göz önünde tutulacaktır:
1) Umulmayan olaylar: Zararın doğumuna veya artmasına katkıda bulunan umulmayan olaylar da tazminatın hesabında göz önünde tutulur. Haksız bir fiil sonucunda yararlanan kişinin bir enfeksiyon kapması nedeniyle durumunun ağırlaşması durumunda, gerçi zarar veren sorumluluktan kurtulmaz. Ancak tazminat miktarı belirlenirken bu beklenilmeyen durumun göz önünde tutulması ve uygun bir indirime gidilmesi gerekir.
Ancak söz konusu umulmayan olayın tazminattan indirim sebebi teşkil edebilmesi için, bunun illiyet bağını kesen bir mücbir sebep niteliği taşımaması gerekir; mücbir sebebin illiyet bağını kestiği durumlarda sorumluluğun şartları gerçekleşmemiş olacağından, tazminat ödeme borcu da doğmayacaktır.
2) Zarar görenin bünyevi istidadı: Zarar görenin daha önceden mevcut bir rahatsızlığının zararın doğmasına veya artmasına katkıda bulunması da tazminat miktarı belirlenirken göz önünde bulundurulur. İsviçre Federal Mahkemesinin 14 Eylül 2004 tarihli kararına konu olan olayda, duran bir otomobil içinde bulunan şahıs başka bir aracın çarpması neticesinde felç olmuştur. Ancak alınan bilirkişi raporlarında, yaralan şahsın omurgasında daha önceden gerçekleşmiş bir arıza olduğu anlaşılmıştır. Zarar görende daha önceden mevcut bu rahatsızlık zararın oluşmasına veya artmasına kısmen katkıda bulunduğu takdirde bir indirim sebebi olarak göz önünde bulundurulur.
3) Meydana gelen zararların tamamının tazmininin zarar verenin ekonomik açıdan yıkımına sebep olması: BK.m.44/II (TBK.m.52/II) hükmüne göre, zarar haksız fiili işleyen kişinin kasıt veya ağır ihmalinden kaynaklanmamış ve ortaya çıkacak zararın tam olarak tazmini onun ekonomik açıdan çok zor durumda kalmasına yol açacak ise, bu durum da tazminattan indirim sebebi olarak göz önünde bulundurulacaktır.
Dikkat: Haksız fiili işleyen kişinin kasıt veya ağır kusuru varsa, onun ekonomik açıdan zor durumda kalması indirim sebebi teşkil etmeyecektir. Bu durum sadece zarar verenin kusurunun hafif kusur niteliği taşıdığı durumlarda indirim sebebi teşkil eder. Ayrıca zarar görenin sorumluluk sigortası varsa sigorta şirketinin zor durumda kalması da bir indirim sebebi oluşturmayacaktır.
4) Zarar görenin çok yüksek bir ekonomik gelire sahip olması: Bazı yazarlara göre, zarar verenin sadece hafif kusurunun bulunduğu, bunu karşılık zarar görenin ekonomik durumunun çok iyi olduğu hallerde de tazminattan uygun bir indirim yapılabileceği kanaatindedir.
5) Hatır işleri: Zarar, zarar verenin zarar görenin hatırına, onun yarına yaptığı bir iş nedeniyle ortaya çıkmış ise, hakim bu durumu göz önünde bulundurarak tazminat miktarında uygun bir indirim yapabilir.
§ 3) ZARARIN HESAPLANMASINA İLİŞKİN ÖZEL DURUMLAR
I) Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle doğan zararlar
Bir kimsenin mülkiyet hakkının ihlali durumunda ortaya çıkan zararın tazmin edilmesi gerekir. Bu noktada karşımıza “şeye ilişkin zarar” kavramı çıkmaktadır. Şeye ilişkin zarar, bir malın tahrip edilmesi, yok edilmesi veya ona zarar verilmesi nedeniyle meydana gelen zarardır.
1) Bedelin tazmini
Haksız fiil neticesinde malın yok edilmesi durumunda onun bedelinin tazmin edilmesi gerekir. Tazmin edilecek bedel belirlenirken öncelikle aynı türden malın temin edilmesi için gerekli piyasa fiyatı esas alınır. Değerinde kullanıma bağlı olarak eksilme meydana gelmeyen mallar bakımından aynı türden yeni bir malın temin edilmesi için gerekli bedel göz önünde bulundurulur. Örneğin zarar gören kişiye ait arazide bulunan ağaçların zarar görmesi durumunda yok olan ağacın yetiştirilmesi için gerekli harcamalar esas alınacaktır.
Değerini muhafaza etmeyen, kullanılmakla değerinde eksilme meydana gelen mallar bakımından söz konusu malın ikinci el değeri esas alınacaktır.
İkinci el piyasası olmayan mallar bakımından veya ikinci el bir malı kabul etmesinin zarar görenden beklenemeyeceği durumlarda (örneğin elbise, ayakkabı) zarar gören malın yeni değeri esas alınır; ancak haksız fiil sonucu yok olan mal kullanılmış bir mal olduğu için uygun bir indirim yapılır.
Yok olan malın zarar gören açısından taşıdığı sübjektif değer, bazen malın objektif (piyasa) değerinden fazla olabilir. Örneğin bir sirkte gösteri yapmak üzere eğitilmiş iki köpekten birinin haksız fiil sonucu ölmesi durumunda, köpek sahibinin uğradığı zarar, ölen köpeğin piyasa değerinden daha fazla olacaktır. Çünkü aynı türden bir köpek alınsa bile, bu köpeğin diğerine alışması zaman alacak, başka bir deyişle, ölen köpek, sağ kalan köpeğin değerinde de bir azalma meydana getirecektir. Bu kayıplarında tazminatta göz önünde tutulması gerekir.
2) Tamir masrafları
Haksız fiil sonucunda malın yok olmayıp da hasara uğraması durumunda, onu eski haline getirmek için yapılacak tamir masraflarının tazmin edilmesi gerekir. Tamir masraflarının talep edilebilmesi, zarar görenin gerçekten bu tamiratı yaptırıp yaptırmadığından veya söz konusu tamiratı başkasına para ödeyerek mi yaptırdığı ya da kendisinin mi yaptığından bağımsız olarak mevcuttur.
Tamir masrafları, malın değerinden fazla ise zarar gören buna rağmen malın tamir edilmesini talep edemez; bunun yerine malın yeni değerini tazminat olarak isteyebilir.
Bazı durumlarda ise hasar gören malın tamiri için gerekli masraf tutarı, zarar görenin uğradığı zararların tamamını karşılamayabilir. Örneğin daha önce kaza yapmamış bir arabanının kazaya uğraması durumunda, araç sahibinin uğradığı zarar tamir masraflarından ibaret değildir; araç tamir edilse bile kaza yapmış bir araç olacağı için onun değerinde ayrıca bir azalma daha meydana gelir. Zarar gören kişi, aracın değerinde meydana gelen bu azalmayı da tazminat olarak talep edebilir.
3) Yoksun kalınan kazançlar
Ticari bir malın zarar görmesi durumunda, aracın tamir masrafları yanında kullanılmaması nedeniyle de bir zarar ortaya çıkar. Örneğin bir taksinin zarar görmesi ve serviste tamir için bir hafta kalması durumunda, taksici bir haftalık gelir imkânından yoksun kalacaktır. Yoksun kalınan bu kâr da tazminat olarak talep edilebilecektir.
Buna karşılık ticari bir taksinin değil de, özel bir otomobilin zarar görmesi durumunda, araç sahibi malı kullanma imkânından yoksun kaldığı için bir tazminat talep edemeyecektir. Zira Türk-İsviçre hukukunda “normatif zarar” kavramı, istisnai haller hariç, kabul görmemiştir. Araç sahibi aracının tamir amacıyla serviste kalacağı süre için bir araç kiralaması durumunda dahi ödediği kira bedelini tazminat olarak talep edemez; zira araç sahibinin yeni bir araç kiralamasının zararı azaltma külfetine aykırılık oluşturacağı kabul edilmektedir. Araç sahibi toplu taşıma araçlarına ödediği bedeli, en fazla ödediği taksi bedelini tazminat olarak talep edebilir.
II) Ölüm Nedeniyle Doğan Zararlar
Ölüm tek başına zarar oluşturmaz; zarar mirasçılar ve yakınların ölüm nedeniyle uğradıkları kayıplardır. BK.m.45’ de (TBK.m.53) ölüm halinde hangi zarar kalemlerinin talep edilebileceği sayılmıştır. İsviçre Federal Mahkemesi, doktrindeki hakim görüşün aksine, bu sayımın tüketici bir sayım olduğunu ve bunlar dışında bir zararın talep edilemeyeceğini kabul etmektedir. BK.m. 45 hükmüne göre ölüm halinde, ölenin mirasçılarının veya yakınların tazminini talep edebilecekleri zarar kalemleri şunlardır:
1) Defin masrafları:
Ölen kişinin sosyal konumuna uygun bir şekilde defnedilmesi için yapılan harcamalar (Ölüm ilanı, taziye masrafları, toprağa verme masrafları vb.) tazminat olarak talep edilebilir. Zarar görenin farazi illiyet iddiası, yani haksız fiile maruz kalan kişinin er ya da geç bir gün öleceği yönündeki savunması dinlenmeyecektir.
2) Tedavi masrafları ve çalışamamaktan doğan zararlar:
Ölüm olayı hemen gerçeklememiş, bir süre sonra meydana gelmiş ise tedavi için yapılan harcamalar; ayrıca bu süre içerinde daha sonradan ölen kişinin çalışamaması nedeniyle uğradığı kazanç kayıpları tazminat olarak talep edilebilecektir.
3) Destekten yoksun kalma nedeniyle uğranılan zararlar:
Ölen kişinin mali yardım ve desteğinden yoksun kalan kişiler bu zararların tazminini talep edebilirler. Bu zararlara “destek kaybından doğan zarar” denir.
Destekten yoksun kalma tazminatı talep eden kişilerin ölenin mirasçısı olması şart değildir. Ölen kişiden sürekli ve düzenli olarak yardım gören kişiler tazminat talep edebilirler. Tazminatın belirlenmesinde desteğin muhtemel devam süresi göz önünde bulundurulur.
III) Vücut Bütünlüğünün İhlalinden Doğan Zararlar
Haksız fiil zarar görenin vücut bütünlüğün ihlaline (onun yaralanmasına, bedensel zarara uğramasına) yol açmış ise hangi zarar kalemlerinin tazminat olarak talep edilebileceği BK.m.46/I (TBK.m.54) hükmünde sayılmıştır. Bu sayımın da sınırlayıcı bir sayım olup olmadığı tartışmalıdır.
BK.m.46/II (TBK.m.75) hükmüne göre, zararın niteliği, hakimin karar verirken zararın kapsamını yeterli ölçüde tayin etmesine imkan vermiyorsa, hakim 2 yıl içerisinde tekrar karar alma yetkisini saklı tutabilir.
BK.m.46 (TBK.m.54) hükmüne göre şu zarar kalemlerinin tazmini talep edilebilir:
1) Tedavi masrafları:
Vücut bütünlüğünün ihlali durumunda yaralana kişinin tazmini talep edebileceği zararların başında tedavi masrafları gelir. Zarar görenin yaralanması nedeniyle yapılan tedavi, ambulans, başka hastaneye nakil, ilaç, özel diyet ve yemek, protez gibi masraflar tazminat olarak talep edilebilir.
2) Çalışma gücünün tamamen veya kısmen kaybından doğan zararlar:
Yaralama durumunda zarar görenin, tedavi masrafları dışında başka bazı zararlara da uğraması söz konusu olabilir. Örneğin tedavi sürecinde çalışamadığı için kazanç kayıplarına uğramış olabilir. Aynı şekilde zarar görenin sakatlık sebebiyle kısmen veya tamamen iş göremez hale gelmesi söz konusu olabilir. Zarar gören bu yüzden uğradığı zararların tazmini talep edebilecektir.
3) Ekonomik gelişmenin zorlaşmasından doğan zararlar:
[1] Bu ders notunda yer alan açıklamalar ağırlıklı olarak şu kaynaktan derlenmiştir: Schwenzer, Ingeborg, Schweizerisches Obligationenrecht, 6.Aufl., Bern 2012, s.94 vd. ve s.117 vd.